Kamu düzeninden olan ve hak düşürücü nitelik taşıyan dava
süresi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14. ve 15. maddelerinde ilk
inceleme konuları arasında sayılmış, süresinde açılmadığının tespiti halinde
esasa girilmeden süre aşımı yönünden davanın reddine karar verileceği
belirtilmiş, davanın süresinde açılıp açılmadığı hususunun yargılamanın her
aşamasında dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanunun 8. maddesinde dava süresine ilişkin genel esaslar düzenlenmiş,
7. maddesinde, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin ilan
tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı, ancak bu işlemlerin uygulanması
üzerine ilgililerin düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi
aleyhine birden dava açabilecekleri hüküm altına alınmış, ilanı gereken
düzenleyici işlemler yönünden ilgililere uygulama üzerine dava açma olanağı
tanınmıştır.
Ayrıca, Kanunun 10, 11, 12 ve 13. maddelerinde de, başvuru
üzerine idari makamların suskun kalması, üst makamlara başvuru, iptal ve tam
yargı davalarının birlikte açılması, iptal davası sonrasında tam yargı davası
açılması, doğrudan doğruya tam yargı davası açılması hallerinde dava süresine
ilişkin düzenleme yapılmıştır.
Özel Kanun olan 3194 sayılı İmar Kanunu’nun, “Planların
hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinin (b) bendinde, “İmar
Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise
bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye
sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce
yapılır veya yaptırılır. Planlar, belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer.
Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde
ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak
ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye
başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye
meclisi on beş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar. Belediye ve mücavir alan dışında kalan
yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe
uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. Onay tarihinden itibaren
valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında
bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde
planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları
on beş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar…” kuralına yer
verilmiştir.
Anılan bent hükmüne, 20.02.2020 tarihli Resmî Gazete ’de
yayımlanarak yürürlüğe giren 7221 sayılı Kanunun 6. maddesi ile “Kesinleşen
imar planları veya parselasyon planlarına karşı kesinleşme tarihinden itibaren
her halde beş yıl içinde dava açılabilir.” hükmü eklenmiştir.
20.02.2020 tarihinde yürürlüğe giren bu hükmün, geçmişe yürür
şekilde uygulanacağına dair bir geçici madde getirilmediğinden, yürürlüğe
girmesinden önce kesinleşen imar planları için beş yıllık sürenin, hükmün
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlaması gerektiği kanaatindeyiz.
Kesinleştikleri tarihten itibaren uzunca bir süre geçmiş
olmakla birlikte bu planlara dayalı olarak tesis edilmiş bireysel işlemler (parselasyon,
kamulaştırma, yapı ruhsatı, imar durumu vb.) üzerine açılan ve halen derdest
olan imar planı davalarında da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa
Mahkemesi kararları doğrultusunda hak arama hürriyetini geniş yorumlayan
Danıştay’ın uygulamasının da belirtilen yönde olacağını düşünüyoruz.
İmar planlarında idari istikrarın sağlanması, imar
planlarının ve imar uygulamalarının sürüncemede kalmaması, mülkiyet haklarının
kısıtlanmaması amacıyla yapıldığı yasa gerekçesinden anlaşılan düzenlemenin, imar
planlarına karşı dava açma süresini planların kesinleşme tarihinden itibaren beş
yıl ile sınırlandırması sebebiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’da
güvence altına alınan hak arama hürriyetine aykırı olduğu, ancak Anayasa
Mahkemesince iptal edilmediği sürece de Mahkemelerce uygulanacağı kanaatindeyiz.
İmar planlarının, nitelikleri itibariyle, objektif, soyut ve
genel nitelikte hukuk kurulları koyan, bu kuralları değiştiren veya kaldıran
düzenleyici işlemler oldukları Danıştay'ın süregelen içtihatları ile kabul
edilmiş bulunmaktadır.
İlanı gereken genel düzenleyici işlemlerden olan imar
planları, bu nitelikleri itibariyle 2577 sayılı Kanunun 7. maddesi uyarınca ilan
tarihini izleyen günden itibaren 60 gün içinde doğrudan dava konusu
edilebileceği gibi, ilan askı süresi içinde Kanunun 11. maddesi hükmü uyarınca,
değiştirilmesi, kaldırılması, geri alınması yönünde başvuruda bulunulması ve bu
başvuruya son ilan tarihinden itibaren 60 gün içinde cevap verilmeyerek isteğin
reddedilmiş sayılması halinde, bu tarihi takip eden 60 günlük dava açma süresi
içinde veya son ilan tarihini izleyen 60 gün içinde cevap verilmek suretiyle
isteğin reddedilmesi halinde bu cevap tarihinde itibaren 60 günlük dava açma
süresi içinde de dava konusu yapılabilir.
Plana karşı yapılan başvurunun, son ilan aksı tarihinden 60
gün, bazen daha fazla bir zaman geçtikten sonra reddi ve bunun ilgiliye
bildirildiği görülmektedir. Böyle bir durumda söz konusu işlem geçmiş olan dava
açma süresini ihya etmeyecektir.
İmar planlarına karşı askı süresini takiben yukarıda
belirtilen esaslar dahilinde süresinde dava açılmamış olsa dahi, idari davaya
konu olabilecek bir işlemin tesis edilmesi için 2577 Sayılı Kanun'un 10.
maddesi kapsamında her zaman idareye başvuruda bulunabileceği ve bu başvuru
sonucu tesis edilen işlem ile dayanağı imar planının iptali istenebileceği
gibi, düzenleyici işlem olan imar planının uygulanması niteliğinde, bir başka
ifadeyle imar planını temel alan bir işlem tesis edildiğinde, 2577 sayılı
Yasanın 7. maddesi uyarınca düzenleyici işlem olan imar planı için dava açma
süresinin yeniden başlayacağı, uygulama işlemi ile birlikte veya sadece düzenleyici
işlemin dava konusu edilebileceği Danıştay içtihatları ile kabul edilmiş
bulunmaktadır. Bu durumda dava açma süresi uygulama işleminin süresine tabidir.
İmar
planlarının uygulanmasına yönelik işlemler; taşınmazda uygulama yapılmasına
esas teşkil eden ve planda ayrıldığı amacın belirtildiği imar durumu, buna
dayalı olarak verilen inşaat ruhsatı, kamulaştırma, parselasyon gibi
işlemlerdir.
Planların kademeli birlikteliği kapsamında bir bölgede çevre
düzeni planı varsa, o bölgede yapılacak olan nazım imar planlarının bu plana
uygun olması ve yine çevre düzeni planına uygun yapılan nazım imar planından
sonra yapılacak olan uygulama imar planının da üst ölçekli planlara uygun olması
gerekmektedir.
Her kademedeki imar planları birer düzenleyici işlemdir. Ancak,
imar planları arasındaki hiyerarşik ilişki diğer düzenleyici işlemlerden
farklıdır. Alt ölçekli planlar üst ölçekli planların uygulanması amacıyla
yapılır. Dolayısıyla, düzenleyici işlem olan alt ölçekli (örneğin 1/1000 ölçekli)
plan aynı zamanda, varsa üst ölçekli planın (örneğin 1/5000) uygulama işlemi
niteliğindedir.
Bu nedenle 1/5000 ölçekli nazım imar planına karşı ilan
askının son gününden itibaren 60 gün içinde doğrudan veya 11. maddedeki başvuru
süreci işletilerek süresinde dava açılmamış olsa bile, sonrasında yapılacak alt
ölçekli uygulama imar planına karşı ilan askıdan itibaren açılacak davada, dayanağı düzenleyici işlem olması sebebiyle 1/5000 ölçekli nazım imar planına ve hatta bu planın üst ölçekli planlarına karşı da birlikte dava açılabilir.
Görüldüğü gibi, imar planlarına karşı,
ilan askı/kesinleşme tarihlerinden itibaren 5 yıl geçmiş olsa da, bu planlara
dayalı tesis edilecek uygulama işlemleri, yürürlüğe girecek bir alt ölçekli
plan veya 2577 sayılı Kanun'un 10. maddesi kapsamında yapılacak başvuru sonucu
tesis edilen işlem üzerine dava açılabilmekte iken, 7221 sayılı Kanunun 6.
maddesi ile 3194 sayılı Kanunun 8. maddesine eklenen “Kesinleşen imar planları
veya parselasyon planlarına karşı kesinleşme tarihinden itibaren her halde beş
yıl içinde dava açılabilir.” hükmü uyarınca 20.02.2020 tarihinden sonra kesinleşme tarihinden itibaren 5 yıl sonra artık
bu planlara karşı dava açılması mümkün olmayacaktır.
Bu sebeple, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve Anayasa’da güvence altına alınan hak arama hürriyetini ihlal
edeceğini düşündüğümüz bu hükmün Anayasa Mahkemesine taşınması gerektiği
kanaatindeyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder