6 Mayıs 2020 Çarşamba

Kamulaştırmasız El Atma Tazmi̇natlarının Tahsi̇li̇nde Son Yasal Durum ve Anayasaya Aykırılık Sorunu


İdarenin, kamulaştırma işlemi yapmaksızın, kendi mülkiyetinde olmayan bir taşınmaza yönelik eylem ve tasarrufta bulunması, fiili el atma olarak değerlendirilmekte ve bu sebeple açılan davalarda adli yargı, Asliye Hukuk Mahkemeleri görevli bulunmaktadır.

İdarenin fiili bir müdahalesi olmaksızın, özel mülkiyete konu taşınmazların imar planları ile kamu kullanımına ayrılması ve idare tarafından anılan taşınmazın kamunun eline geçmesi için gerekli olan uygulama işlemlerinin yapılmaması durumunda da hukuki el atma yoluyla mülkiyet hakkının sınırlandırılması söz konusudur ve idarenin hukuki el atma yoluyla mülkiyet hakkına yaptığı müdahalelerden kaynaklanan tazminat davaları idari yargı mercilerince, İdare Mahkemelerince karara bağlanmaktadır.

12.06.2019 tarihi öncesi uygulamada, fiili el atmadan kaynaklı tazminat davalarında, Asliye Hukuk Mahkemesince verilecek tazminata ilişkin ilamın icrası için kararın kesinleşmesine gerek olmayıp, davalı tarafından tehiri icra kararı alınmadıkça davacının icra takip işlemlerine devam etmesine engel bir durum bulunmamaktaydı.

Nitekim, Yargıtay 8 inci Hukuk Dairesinin  30.01.2015  tarih ve E: 2014/3879, K: 2015/1868 sayılı kararında, Asliye Hukuk Mahkemesince kamulaştırmasız el atma nedeni ile tazminata hükmedilip, taşınmazın davacı adına olan kaydının iptali ile davalı adına tesciline karar verildiği davada, hükmün yasadan kaynaklanan ve tazminat verilmesine ilişkin kararın sonucu olup, taşınmazın aynının ihtilaflı olmadığı, bu nedenle takip konusu tazminat ilamının infazı için kesinleşmesinin gerekmediğine karar vermiştir.

İdari yargıda tazminata hükmedilen davalarda da ilamın icrası sırasında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28 inci maddesinin 2 nci fıkrasının, “ Konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalarda hükmedilen miktar ile her türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri, davacının veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırılır. Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur." hükmü uyarınca, davacı tarafından idareye yazılı olarak banka hesap numarası bildirilmesini takiben 30 gün içinde idarenin ödeme yapması, aksi durumda, idare aleyhine icra takip işlemlerine başlanabilmekteydi.

12.06.2019 tarihinden itibaren ise, 7176 sayılı Kanunun 21 inci maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen geçici 14 üncü madde ile bu durum değişmiştir.

Söz konusu geçici 14üncü madde de, “Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 4/11/1983 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiilî el konulması veya hukuki el atılması sebebiyle mülkiyet hakkından doğan taleplere dair bedel ve tazminata ilişkin davalarda verilen mahkeme kararları kesinleşmedikçe icraya konulamaz. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce, kesinleşmemiş mahkeme kararlarına dayanılarak başlatılan icra takipleri kesinleşmiş mahkeme kararı ibraz edilinceye kadar durdurulur." hükmü getirilerek, idarenin tazminat ödeme yükümlülüğü ötelenmiştir.

Bu madde, Kanuna, idarelerin kamulaştırmasız el atma bedellerini ödeme yüklerinin rahatlatılması amacıyla, Mecliste genel kurul görüşmeleri sırasında eklenmiştir.

Anılan Kanun hükmü uyarınca, artık fiili ve hukuki el atma nedenine dayalı tazminat talepli davalarda verilecek ilamların icraya konulması için kesinleşmesi gerekmektedir.

Geçmişe yönelik olarak da, yasal düzenleme öncesinde karara bağlanıp istinaf ya da temyiz incelemesi devam eden ve henüz kesinleşmeyen mahkeme ilamına yönelik öncesinde başlatılan ve henüz infaz edilmeyen icra takipleri ilamın kesinleşmesine kadar durdurulacaktır.

Hukuk güvenliği ilkesi, hukuk devletinde uyulması zorunlu temel ilkelerden biri olarak Anayasada öngörülen temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının ve insan haklarının yaşama egemen kılınmasının ön koşuludur.  Hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini gerektirir.

Yasalar ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki hukuksal olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar. Daha önce tesis edilmiş bulunan işlemlerin doğurduğu hukuki sonuçları ortadan kaldıracak şekilde yasama tasarrufunda bulunulması, hukuk güvenliği ilkesini zedeler.

“Kanunlar ancak yayım tarihinden sonra meydana gelen olay ve işlemlere uygulanabilirler” anlamına gelen "kanunların geriye yürümezliği" ilkesine aykırı olan düzenlemenin, Anayasanın 90 ıncı maddesi nedeniyle iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Eki 1 Nolu Protokolün 1 inci maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı ile Anayasada yer alan hukuk devleti ilkesini de ihlal ettiği kanaatindeyiz.

Düzenleme ayrıca, idari yargıda tazminata hükmedilen davalarda ilamın icrası sırasında davacı tarafından idareye yazılı olarak banka hesap numarası bildirilmesini takiben 30 gün içinde idarenin ödeme yapmasını öngören 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28 inci maddesinin 2 nci fıkrası hükmünü ve aynı şekilde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 350 nci maddesinin 1 inci fıkrasının ”İstinaf yoluna başvurma, kararın icrasını durdurmaz…” hükmünü işlemez hale getirmiştir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 16.05.1956 tarih ve E: 1956/1, K: 1956/6 sayılı kararında da belirtildiği üzere, kamulaştırmasız el atma esasen idarenin işlediği bir haksız fiildir. Haksız fiilin failinin özel hukuk kişisi olması halinde hükmedilen tazminatın tahsilinde kesinleşme şartı aranmadığı halde, idarenin taraf olduğu haksız fiil niteliğindeki davalarda tazminat bedelinin tahsilinde kesinleşme şartı aranması Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırıdır.

Mülkiyet hakkını ihlal eden kamulaştırmasız el atmada hükmedilen tazminata uygulanacak faizin başlangıç tarihi de önemlidir.

Anılan düzenlemenin, hükmedilen kamulaştırmasız el atma bedeline uygulanacak faizin başlangıç tarihi konusunda da karışıklığa yol açacağını tahmin ediyoruz.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 24.11.1995 tarih ve E:1994/2, K:1995/2 sayılı içtihadı devam ettirilecek olursa, hükmedilen kamulaştırmasız el atma bedeline uygulanacak faizin başlangıç tarihi de ilâmın kesinleşme tarihinden itibaren olacaktır ki, bu durum mağduriyeti iki kat artıracaktır.

Anılan düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesinin E:2019/89 esasına dava açılmıştır. Bu davada, söz konusu düzenlemenin iptali yolunda karar çıkacağı kanaatindeyiz.

6745 sayılı Kanun’un 34 üncü maddesi ile 2942 sayılı Kanun’a eklenen ve tasarruf hakkı kısıtlanan taşınmazlar hakkında dava açma süresini beş yıl öteleyen geçici 11 inci madde hükmünün iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin, “… itiraz konusu kuralda, imar uygulamasıyla getirilen kısıtlılık yönünden öngörülen beş yıllık sürenin maddenin yürürlük tarihinden itibaren yeniden başlaması hüküm altına alındığı, başka bir ifadeyle mülkiyet hakkından dilediği gibi tasarruf edebilmesi ve yararlanabilmesi kısıtlanan malikin kamulaştırma bedeline kavuşabilmesi veya söz konusu kısıtlılık hâlinin kaldırılarak mülkiyet hakkından yararlanabilmesi için geçmesi gereken beş yıllık sürenin yeniden başlamasının söz konusu olduğu, kanun koyucunun bu süre nedeniyle malikin uğradığı zararları telafi etmeye veya gidermeye yönelik herhangi bir düzenleme ise getirmediği, üstelik bu kısıtlılık nedeniyle açılacak davalarda taşınmazı kullanamamaktan doğan zararların tazminine yönelik bir düzenleme mevcut olmadığı gibi itiraz konusu kuralın, yürürlük tarihinden önceki kısıtlılık sürelerinin de dikkate alınmamasına yol açtığı, bu durumun ise malike aşırı bir külfet yüklediği ve kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi malik aleyhine bozduğu, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olmadığı...” gerekçesiyle madde hükmünü iptal ettiği 28.03.2018 tarih ve E:2016/196, K:2018/34 sayılı kararı bu kanaatimize ışık tutmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder