İdarenin, kamulaştırma
işlemi yapmaksızın, kendi mülkiyetinde olmayan bir taşınmaza yönelik eylem ve
tasarrufta bulunması, fiili el atma olarak değerlendirilmekte ve bu sebeple
açılan davalarda adli yargı, Asliye Hukuk Mahkemeleri görevli bulunmaktadır.
İdarenin fiili bir
müdahalesi olmaksızın, özel mülkiyete konu taşınmazların imar planları ile kamu
kullanımına ayrılması ve idare tarafından anılan taşınmazın kamunun eline
geçmesi için gerekli olan uygulama işlemlerinin yapılmaması durumunda da hukuki
el atma yoluyla mülkiyet hakkının sınırlandırılması söz konusudur ve idarenin
hukuki el atma yoluyla mülkiyet hakkına yaptığı müdahalelerden kaynaklanan
tazminat davaları idari yargı mercilerince, İdare Mahkemelerince karara
bağlanmaktadır.
12.06.2019 tarihi öncesi
uygulamada, fiili el atmadan kaynaklı tazminat davalarında, Asliye Hukuk
Mahkemesince verilecek tazminata ilişkin ilamın icrası için kararın
kesinleşmesine gerek olmayıp, davalı tarafından tehiri icra kararı alınmadıkça
davacının icra takip işlemlerine devam etmesine engel bir durum
bulunmamaktaydı.
Nitekim, Yargıtay 8 inci
Hukuk Dairesinin 30.01.2015 tarih ve E: 2014/3879, K: 2015/1868 sayılı
kararında, Asliye Hukuk Mahkemesince kamulaştırmasız el atma nedeni ile
tazminata hükmedilip, taşınmazın davacı adına olan kaydının iptali ile davalı
adına tesciline karar verildiği davada, hükmün yasadan kaynaklanan ve tazminat
verilmesine ilişkin kararın sonucu olup, taşınmazın aynının ihtilaflı olmadığı,
bu nedenle takip konusu tazminat ilamının infazı için kesinleşmesinin
gerekmediğine karar vermiştir.
İdari yargıda tazminata
hükmedilen davalarda da ilamın icrası sırasında 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanununun 28 inci maddesinin 2 nci fıkrasının, “ Konusu belli bir miktar
paranın ödenmesini gerektiren davalarda hükmedilen miktar ile her türlü
davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri, davacının veya
vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu
bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen usul ve esaslar
çerçevesinde yatırılır. Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde ödeme
yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur."
hükmü uyarınca, davacı tarafından idareye yazılı olarak
banka hesap numarası bildirilmesini takiben 30 gün içinde idarenin ödeme
yapması, aksi durumda, idare aleyhine icra takip işlemlerine başlanabilmekteydi.
12.06.2019 tarihinden
itibaren ise, 7176 sayılı Kanunun 21 inci maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu’na eklenen geçici 14 üncü madde ile bu durum değişmiştir.
Söz konusu geçici 14üncü
madde de, “Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç
yapılmamış olmasına rağmen 4/11/1983 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihe kadar fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir
ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara
kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası
olmaksızın fiilî el konulması veya hukuki el atılması sebebiyle mülkiyet
hakkından doğan taleplere dair bedel ve tazminata ilişkin davalarda verilen
mahkeme kararları kesinleşmedikçe icraya konulamaz. Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten önce, kesinleşmemiş mahkeme kararlarına dayanılarak başlatılan
icra takipleri kesinleşmiş mahkeme kararı ibraz edilinceye kadar
durdurulur." hükmü getirilerek, idarenin tazminat ödeme yükümlülüğü
ötelenmiştir.
Bu madde, Kanuna, idarelerin
kamulaştırmasız el atma bedellerini ödeme yüklerinin rahatlatılması amacıyla,
Mecliste genel kurul görüşmeleri sırasında eklenmiştir.
Anılan Kanun hükmü
uyarınca, artık fiili ve hukuki el atma nedenine dayalı tazminat talepli
davalarda verilecek ilamların icraya konulması için kesinleşmesi gerekmektedir.
Geçmişe yönelik olarak
da, yasal düzenleme öncesinde karara bağlanıp istinaf ya da temyiz incelemesi
devam eden ve henüz kesinleşmeyen mahkeme ilamına yönelik öncesinde başlatılan
ve henüz infaz edilmeyen icra takipleri ilamın kesinleşmesine kadar
durdurulacaktır.
Hukuk güvenliği ilkesi,
hukuk devletinde uyulması zorunlu temel ilkelerden biri olarak Anayasada
öngörülen temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının ve insan haklarının yaşama
egemen kılınmasının ön koşuludur. Hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete güven duyabilmesini gerektirir.
Yasalar ilke olarak
yürürlük tarihlerinden sonraki hukuksal olay, işlem ve eylemlere uygulanmak
üzere çıkarılırlar. Daha önce tesis edilmiş bulunan işlemlerin doğurduğu hukuki
sonuçları ortadan kaldıracak şekilde yasama tasarrufunda bulunulması, hukuk
güvenliği ilkesini zedeler.
“Kanunlar ancak yayım
tarihinden sonra meydana gelen olay ve işlemlere uygulanabilirler” anlamına
gelen "kanunların geriye yürümezliği" ilkesine aykırı olan
düzenlemenin, Anayasanın 90 ıncı maddesi nedeniyle iç hukukumuzun bir parçası
olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Eki 1 Nolu Protokolün 1 inci maddesinde
düzenlenen mülkiyet hakkı ile Anayasada yer alan hukuk devleti ilkesini de ihlal
ettiği kanaatindeyiz.
Düzenleme ayrıca, idari
yargıda tazminata hükmedilen davalarda ilamın icrası sırasında davacı
tarafından idareye yazılı olarak banka hesap numarası bildirilmesini takiben 30
gün içinde idarenin ödeme yapmasını öngören 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 28 inci maddesinin 2 nci fıkrası hükmünü ve aynı şekilde 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 350 nci maddesinin 1 inci fıkrasının ”İstinaf
yoluna başvurma, kararın icrasını durdurmaz…” hükmünü işlemez hale getirmiştir.
Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Genel Kurulunun 16.05.1956 tarih ve E: 1956/1, K: 1956/6 sayılı kararında
da belirtildiği üzere, kamulaştırmasız el atma esasen idarenin işlediği bir haksız
fiildir. Haksız fiilin failinin özel hukuk kişisi olması halinde hükmedilen
tazminatın tahsilinde kesinleşme şartı aranmadığı halde, idarenin taraf olduğu
haksız fiil niteliğindeki davalarda tazminat bedelinin tahsilinde kesinleşme
şartı aranması Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırıdır.
Mülkiyet hakkını ihlal
eden kamulaştırmasız el atmada hükmedilen tazminata uygulanacak faizin
başlangıç tarihi de önemlidir.
Anılan düzenlemenin,
hükmedilen kamulaştırmasız el atma bedeline uygulanacak faizin başlangıç tarihi
konusunda da karışıklığa yol açacağını tahmin ediyoruz.
Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Genel Kurulu’nun 24.11.1995 tarih ve E:1994/2, K:1995/2 sayılı
içtihadı devam ettirilecek olursa, hükmedilen kamulaştırmasız el atma bedeline uygulanacak
faizin başlangıç tarihi de ilâmın kesinleşme tarihinden itibaren olacaktır ki,
bu durum mağduriyeti iki kat artıracaktır.
Anılan düzenlemenin iptali
istemiyle Anayasa Mahkemesinin E:2019/89 esasına dava açılmıştır. Bu davada,
söz konusu düzenlemenin iptali yolunda karar çıkacağı kanaatindeyiz.
6745 sayılı Kanun’un 34
üncü maddesi ile 2942 sayılı Kanun’a eklenen ve tasarruf hakkı kısıtlanan
taşınmazlar hakkında dava açma süresini beş yıl öteleyen geçici 11 inci madde
hükmünün iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin, “… itiraz konusu
kuralda, imar uygulamasıyla getirilen kısıtlılık yönünden öngörülen beş yıllık
sürenin maddenin yürürlük tarihinden itibaren yeniden başlaması hüküm altına
alındığı, başka bir ifadeyle mülkiyet hakkından dilediği gibi tasarruf
edebilmesi ve yararlanabilmesi kısıtlanan malikin kamulaştırma bedeline
kavuşabilmesi veya söz konusu kısıtlılık hâlinin kaldırılarak mülkiyet hakkından
yararlanabilmesi için geçmesi gereken beş yıllık sürenin yeniden başlamasının
söz konusu olduğu, kanun koyucunun bu süre nedeniyle malikin uğradığı zararları
telafi etmeye veya gidermeye yönelik herhangi bir düzenleme ise getirmediği,
üstelik bu kısıtlılık nedeniyle açılacak davalarda taşınmazı kullanamamaktan
doğan zararların tazminine yönelik bir düzenleme mevcut olmadığı gibi itiraz
konusu kuralın, yürürlük tarihinden önceki kısıtlılık sürelerinin de dikkate
alınmamasına yol açtığı, bu durumun ise malike aşırı bir külfet yüklediği ve
kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil
dengeyi malik aleyhine bozduğu, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı
olmadığı...” gerekçesiyle madde hükmünü iptal ettiği 28.03.2018 tarih ve
E:2016/196, K:2018/34 sayılı kararı bu kanaatimize ışık tutmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder