Bilindiği
gibi, 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi sonrasında 20.07.2016 tarihli
ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen
olağanüstü hal kapsamında 23.07.2016 tarihinde çıkarılan ilk olağanüstü Kanun
Hükmünde Kararname olan 667 sayılı Olağanüstü Hal kapsamında Alınan Tedbirlere
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibatlı ve
iltisaklı olduğu belirlenen bir kısım özel sağlık kurum ve kuruluşları, özel
öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonları, vakıf
ve dernekler ile bunların iktisadi işletmeleri, vakıf yükseköğretim kurumları, sendika,
federasyon ve konfederasyonlar kapatılmıştır.
Kapatılan
kurumların her türlü taşınır ve taşınmazları ile mal varlıkları, alacak ve
hakları, belge ve evrakı Maliye Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne
bedelsiz olarak devredilmiştir.
Kapatılan
vakıf yükseköğretim kurumlarının sağlık uygulama ve araştırma merkezleri ve
kapatılan diğer kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal
varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş,
bunlara ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına, her türlü kısıtlama ve
taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilmiştir.
Kapatılan
bu kurumların her türlü borçlarından dolayı hiçbir şekilde Hazineden bir hak ve
talepte bulunulamayacağı bu Kanun Hükmünde Kararname ile kurala bağlanmıştır.
Yine
olağanüstü hal döneminde 29.10.2016 tarihinde çıkarılan 675 sayılı Olağanüstü
Hal kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin olağanüstü
hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince
kapatılan özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve
pansiyonlarının faaliyetlerini sürdürdükleri dönemde üzerlerinde bulundukları,
mülkiyeti kapatılan kurumların sahibi gerçek veya tüzel kişilere ait taşınmazlardan
01.01.2014 tarihi ile kapatılma tarihleri arasında üçüncü kişilere devri
yapılmış olan ve ancak üzerinde yine kapatılanlar kurumların faaliyet
göstermeye devam ettiği taşınmazların geçmişteki bu devir işlemleri muvazaalı
kabul edilmiş ve taşınmazlar ve tapuda ilgisine göre Hazine veya Vakıflar Genel
Müdürlüğü adına her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak resen
tescil edilmiştir.
Bu
yazımızda, kapatılan bu kurum ve kuruluşlar hakkında uygulanan işlemler
üzerinde değil, taşınmazlarını söz konusu kurum ve kuruluşlara kiraya vermiş
olan mülk sahiplerinin mağduriyetleri ve sahip oldukları hakları üzerinde
duracağız.
FETÖ/PDY
terör örgütüyle irtibatlı ve iltisakı belirlenip kapatılan kurumların bir
kısmının, kiraladıkları taşınmazlar üzerinde faaliyet gösterdikleri
bilinmektedir. Bu noktada, taşınmazlarını bu kurumlara kiraya vermiş olan ve
söz konusu kurumlarla veya FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibatı ve iltisakı olmayan,
aralarında sadece kiracı-kiraya veren ilişkisi bulunan mülk sahipleri için
uygulamada bir kısım mağduriyetlerin doğduğu bir gerçektir.
Kapatılan
kurumlar faaliyet gösterdikleri binalarla birlikte mühürlenmiş, tapu kayıtları
üzerine “Valilik veya Kaymakamlıktan izin alınmadan herhangi bir işlem
yapılmayacaktır.” şerhi konulmuş, binalar, söz konusu kurumlarla veya FETÖ/PDY
terör örgütüyle irtibatı ve iltisakı olmayan, aralarında sadece kiracı-kiraya
veren ilişkisi bulunan mülk sahiplerine uzun bir süre iade edilmemiş, hatta bir
kısmı Devlet kurumlarınca kullanılmıştır.
Bir
kısım mülk sahiplerinin iade talepleri, “Geriye yönelik herhangi bir hak
talebinde bulunmayacağına dair taahhütname vermesi şartıyla” karşılanmış, bu
yönde taahhütte bulunmayanların taşınmazları iade edilmemiştir.
Bu
yönde bir taahhüt şartı, söz konusu kurumlarla veya FETÖ/PDY terör örgütüyle
irtibatı ve iltisakı olmayan, aralarında sadece kiracı-kiraya veren ilişkisi
bulunan mülk sahipleri için haklı yasal bir nedene dayanmadığı gibi, aynı
zamanda Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korumaya alınmış
mülkiyet hakkı ihlalidir.
Mülkiyet
hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu
sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma,
ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağı veren temel bir haktır.
Anayasanın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesinde, "Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." hükmüne, 35.
maddesinde de, "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar,
ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının
kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." hükmüne yer verilmiştir.
Ancak,
mülkiyet hakkı da, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama
rejimine tabidir. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasanın
13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır.
Mülkiyet
hakkına getirilen sınırlandırmanın, Anayasanın 13. maddesinde öngörülen öze
dokunmama, Anayasanın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından
öngörülme, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olması
gerekir.
Anayasanın
13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya
uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir.
Ölçülülük
ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları halinde elde edilmek
istenen kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan bireyin hakları arasında
adil bir dengenin de kurulması gerekmektedir.
Anayasa
Mahkemesi kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma
amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansımaktadır. Ölçülülük denetimi,
ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın
denetlenmesidir. Bu sebeple mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde, hedeflenen
amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı
olması gerekmektedir.
Bir
taşınmazın malikine hiçbir karşılık ödenmeden tasarruf hakkı tanınmaması
mülkiyet hakkının sınırlandırılmasını aşan, hakkın özünü zedeleyen ve mülkiyet
hakkına müdahale teşkil eden bir durumdur.
Toplumun
genel çıkarları karşısında mülkiyet hakkına yapılacak müdahalelerde Devletin
geniş bir takdir hakkı bulunduğunu kabul eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
de, bu takdir yetkisi kapsamında, kamu yararı ile bireyin temel haklarının
korunması arasında adil bir denge sağlanıp sağlanmadığını, kullanılan yöntem
ile hedeflenen amaç arasında makul bir orantılılık bulunup bulunmadığını
araştırmakta, başvurucunun çok aşırı bir yüke maruz kaldığını belirlediğinde
hak ihlali kararı vermektedir.
FETÖ/PDY
ile irtibatlı ve iltisaklı kurumların kapatılmasında meşru bir amacın bulunduğu
söylenebilirse de, taşınmazlarını bu kurumlara kiralayanların taşınmazlarına
yıllardır tasarruf edememesinin, semerelerinden yararlanamamasının yasal bir
dayanağı bulunmadığı gibi, kamu yararı ile bireyin temel haklarının korunması
arasında adil bir denge de bulunmadığından, bu kişilerin zararının Devlet
tarafından karşılanması gerekir. Aksi, mülkiyet hakkına yapılan ölçüsüz bir
müdahale teşkil eder.