25 Temmuz 2020 Cumartesi

TAŞINMAZLARINI, OHAL KHK’SI İLE KAPATILAN KURUMLARA KİRAYA VERENLERİN MÜLKİYET HAKLARI


Bilindiği gibi, 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi sonrasında 20.07.2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında 23.07.2016 tarihinde çıkarılan ilk olağanüstü Kanun Hükmünde Kararname olan 667 sayılı Olağanüstü Hal kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibatlı ve iltisaklı olduğu belirlenen bir kısım özel sağlık kurum ve kuruluşları, özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonları, vakıf ve dernekler ile bunların iktisadi işletmeleri, vakıf yükseköğretim kurumları, sendika, federasyon ve konfederasyonlar kapatılmıştır.

Kapatılan kurumların her türlü taşınır ve taşınmazları ile mal varlıkları, alacak ve hakları, belge ve evrakı Maliye Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne bedelsiz olarak devredilmiştir.

Kapatılan vakıf yükseköğretim kurumlarının sağlık uygulama ve araştırma merkezleri ve kapatılan diğer kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş, bunlara ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilmiştir.

Kapatılan bu kurumların her türlü borçlarından dolayı hiçbir şekilde Hazineden bir hak ve talepte bulunulamayacağı bu Kanun Hükmünde Kararname ile kurala bağlanmıştır.

Yine olağanüstü hal döneminde 29.10.2016 tarihinde çıkarılan 675 sayılı Olağanüstü Hal kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonlarının faaliyetlerini sürdürdükleri dönemde üzerlerinde bulundukları, mülkiyeti kapatılan kurumların sahibi gerçek veya tüzel kişilere ait taşınmazlardan 01.01.2014 tarihi ile kapatılma tarihleri arasında üçüncü kişilere devri yapılmış olan ve ancak üzerinde yine kapatılanlar kurumların faaliyet göstermeye devam ettiği taşınmazların geçmişteki bu devir işlemleri muvazaalı kabul edilmiş ve taşınmazlar ve tapuda ilgisine göre Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü adına her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak resen tescil edilmiştir.

Bu yazımızda, kapatılan bu kurum ve kuruluşlar hakkında uygulanan işlemler üzerinde değil, taşınmazlarını söz konusu kurum ve kuruluşlara kiraya vermiş olan mülk sahiplerinin mağduriyetleri ve sahip oldukları hakları üzerinde duracağız.

FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibatlı ve iltisakı belirlenip kapatılan kurumların bir kısmının, kiraladıkları taşınmazlar üzerinde faaliyet gösterdikleri bilinmektedir. Bu noktada, taşınmazlarını bu kurumlara kiraya vermiş olan ve söz konusu kurumlarla veya FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibatı ve iltisakı olmayan, aralarında sadece kiracı-kiraya veren ilişkisi bulunan mülk sahipleri için uygulamada bir kısım mağduriyetlerin doğduğu bir gerçektir.

Kapatılan kurumlar faaliyet gösterdikleri binalarla birlikte mühürlenmiş, tapu kayıtları üzerine “Valilik veya Kaymakamlıktan izin alınmadan herhangi bir işlem yapılmayacaktır.” şerhi konulmuş, binalar, söz konusu kurumlarla veya FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibatı ve iltisakı olmayan, aralarında sadece kiracı-kiraya veren ilişkisi bulunan mülk sahiplerine uzun bir süre iade edilmemiş, hatta bir kısmı Devlet kurumlarınca kullanılmıştır.

Bir kısım mülk sahiplerinin iade talepleri, “Geriye yönelik herhangi bir hak talebinde bulunmayacağına dair taahhütname vermesi şartıyla” karşılanmış, bu yönde taahhütte bulunmayanların taşınmazları iade edilmemiştir.

Bu yönde bir taahhüt şartı, söz konusu kurumlarla veya FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibatı ve iltisakı olmayan, aralarında sadece kiracı-kiraya veren ilişkisi bulunan mülk sahipleri için haklı yasal bir nedene dayanmadığı gibi, aynı zamanda Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korumaya alınmış mülkiyet hakkı ihlalidir.

Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağı veren temel bir haktır.

 Anayasanın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesinde, "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." hükmüne, 35. maddesinde de, "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." hükmüne yer verilmiştir.

Ancak, mülkiyet hakkı da, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasanın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır.

Mülkiyet hakkına getirilen sınırlandırmanın, Anayasanın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasanın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olması gerekir.

Anayasanın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir.

Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları halinde elde edilmek istenen kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan bireyin hakları arasında adil bir dengenin de kurulması gerekmektedir.

Anayasa Mahkemesi kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansımaktadır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olması gerekmektedir.

Bir taşınmazın malikine hiçbir karşılık ödenmeden tasarruf hakkı tanınmaması mülkiyet hakkının sınırlandırılmasını aşan, hakkın özünü zedeleyen ve mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden bir durumdur.

Toplumun genel çıkarları karşısında mülkiyet hakkına yapılacak müdahalelerde Devletin geniş bir takdir hakkı bulunduğunu kabul eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, bu takdir yetkisi kapsamında, kamu yararı ile bireyin temel haklarının korunması arasında adil bir denge sağlanıp sağlanmadığını, kullanılan yöntem ile hedeflenen amaç arasında makul bir orantılılık bulunup bulunmadığını araştırmakta, başvurucunun çok aşırı bir yüke maruz kaldığını belirlediğinde hak ihlali kararı vermektedir.

FETÖ/PDY ile irtibatlı ve iltisaklı kurumların kapatılmasında meşru bir amacın bulunduğu söylenebilirse de, taşınmazlarını bu kurumlara kiralayanların taşınmazlarına yıllardır tasarruf edememesinin, semerelerinden yararlanamamasının yasal bir dayanağı bulunmadığı gibi, kamu yararı ile bireyin temel haklarının korunması arasında adil bir denge de bulunmadığından, bu kişilerin zararının Devlet tarafından karşılanması gerekir. Aksi, mülkiyet hakkına yapılan ölçüsüz bir müdahale teşkil eder.


18 Temmuz 2020 Cumartesi

DİSİPLİN HUKUKUNDA SAVUNMA HAKKI



Savunma hakkı Anayasal güvenceye sahip bir haktır. Anayasa'nın 129. maddesinin 2. fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Anılan Anayasa hükmünün gerekçesinde, "yapılacak disiplin kovuşturmalarında ve disiplin cezası uygulamasında ilgiliye isnat olunan hususun bildirilmesi, dinlenilmesi, savunmasını yapma imkânı tanınması bu madde ile güvence altına alınmaktadır" ifadelerine yer verilerek, disiplin cezaları ile ilgili olarak Anayasal güvenceye bağlanan savunma hakkının içeriği belirtilmiştir. 

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 129. maddesinde, ''Yüksek disiplin kurulları kendilerine intikal eden dosyaların incelenmesinde, gerekli gördükleri takdirde, ilgilinin sicil dosyasını ve her nevi evrakı incelemeye, ilgili kurumlardan bilgi almaya, yeminli tanık ve bilirkişi dinlemeye veya niyabeten dinletmeye, mahallen keşif yapmaya veya yaptırmaya yetkilidirler. Hakkında memurluktan çıkarma cezası istenen memur, sicil dosyası hariç, soruşturma evrakını incelemeye, tanık dinletmeye, disiplin kurulunda sözlü veya yazılı olarak kendisi veya vekili vasıtasıyla savunma yapma hakkına sahiptir." hükmüne, 130. maddesinde de, "Devlet memuru hakkında savunması alınmadan disiplin cezası verilemez. Soruşturmayı yapanın veya yetkili disiplin kurulunun 7 günden az olmamak üzere verdiği süre içinde veya belirtilen bir tarihte savunmasını yapmayan memur, savunma hakkından vazgeçmiş sayılır." hükmüne yer verilmiştir. 

17 Temmuz 2020 Cuma

DİSİPLİN HUKUKUNDA SUÇ VE CEZADA KANUNİLİK İLKESİ



Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin önkoşullarındandır.

 Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade eder. Bu bakımdan, kanunun metni, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. 

8 Temmuz 2020 Çarşamba

Danıştay Kararları Işığında Kamulaştırmasız El Atma Kitabının 2. Baskısı Yayınlandı!


Danıştay Kararları Işığında Kamulaştırmasız El Atma kitabının genişletilmiş 2. baskısı yayınlandı!

Seçkin Kitabevi tarafından yayınlanan 2. baskıya buradan ulaşabilirsiniz.



Hukukumuzda, idarenin kamulaştırma işlemi yapmaksızın, özel mülkiyete konu bir taşınmaza fiili olarak el atması yanında, özel mülkiyetteki taşınmazların daha ziyade uygulama imar planı ile kamu kullanımına ayrılması ve idare tarafından anılan taşınmazın kamunun eline geçmesi için gerekli olan kamulaştırma ve parselasyon gibi uygulama işlemlerinin belirli bir sürede yapılmaması durumunu ifade eden hukuki el atmanın da mülkiyet hakkına müdahale olarak değerlendirilip kamulaştırmasız el atma olarak kabulü ve bunun sonucunda gerek içtihatlar gerekse yasal düzenlemelerle ile idari yargıda tazminat istemli davaya konu edilebilmesinin önünün açılması sonucu Danıştay'ın konuya ilişkin karar ve görüşleri önem kazanmıştır.

Mülkiyet hakkını ve bu hakkın hangi durumlarda sınırlandırıldığını, mülkiyet hakkı ile doğrudan ve yakın bir ilişki içerisinde bulunan imar planlarını, parselasyon ve kamulaştırma işlemlerini, öğretideki görüşleri ve uygulamada Danıştay'ın uyuşmazlıkları karara bağlarken üzerinde durduğu hususları içeren ve belirli bir sistematik içinde hazırlanan bu kitap; 6745 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 07.09.2016 tarihinden itibaren imar planı ile taşınmazına hukuken el atılan ve tasarruf hakkı kısıtlanan kişilerin dava hakkını beş yıl öteleyen 2942 sayılı Kanun'un Geçici 11'inci maddesinin ve sonrasında kısmen Ek Madde 1 hükümlerinin Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra önem kazanan konuya ilişkin güncel mevzuat ve yargı içtihatlarını okuyucuya sunmaktadır.

Barkod: 9789750260476
Yayın Tarihi: Temmuz 2020
Baskı Sayısı:  2
Ebat: 16x24
Sayfa Sayısı: 376
Yayınevi: Seçkin Yayıncılık
Kapak Türü: Karton Kapaklı
Dili: Türkçe

İmar Planları ve Değişikliklerinin Yürürlüğe Girmesi ve Kesinleşmesi

Bilindiği gibi planlar kapsadıkları alan ve amaçları açısından Mekânsal Strateji Planları, Çevre Düzeni Planları ve İmar Planları olarak adlandırılır. İmar planları, Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından oluşur.
İmar Hukukunda genel kanun olan 3194 sayılı İmar Kanunu’na göre, belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce; belediye ve mücavir alan sınırları dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ise valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır.
Belediyeler ve valilikler dışında, özel kanunlarla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’na, İller Bankası’na (İlbank), Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na, Organize Sanayi Bölgelerine, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’ne de plan yapma yetkisi verilmiştir.
Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ilgili belediyelerce; belediye ve mücavir alan sınırları dışında ise valilik veya ilgilisince yapılan veya yaptırılan planlar, belediye meclisi ve il genel meclisince kabul edilir, yasal tabiri ile onaylanır.
İmar planlarının, kesin ve yürütülebilir idari işlem olarak oluşup ortaya çıkabilmesi için Kanunda öngörülen tüm prosedürün tamamlanması gerekir.
Kesin işlemler, idare adına irade tesisine yetkili en son idari merciden geçerek yürürlüğe giren idari işlemlerdir. Bu bağlamda, belediye meclisi ve il genel meclisinin diğer kararları gibi, planların kabulüne ilişkin kararların da idari işlem olarak kesinleşmesi, bu kararların belediye başkanı ve vali tarafından onaylanmasına bağlıdır. Bu suretle tekemmül eden meclis kararı ile yürürlüğe giren imar planları ilanı gereken düzenleyici işlemlerden olduğundan, Kanunda öngörüldüğü şekilde ilanı, aleniyet kazanması gerekir. İlan imar planlarına aleniyet kazandırır.