Öğretide çeşitli tanımlarla
karşımıza çıkan idari işlemler, yargı kararlarında, yetkili idari makamların,
kamu gücünü kullanarak, idare işlevlerine ilişkin olmak üzere, idare hukuku
esaslarına göre aldıkları, kişiler yönünden idari alanda hak ve yükümlülükler doğuran,
kesin ve uygulanabilme özelliği olan tek yanlı irade açıklamaları şeklinde
ortaya konulmuştur.
Bu tanımdan hareketle,
idari işlemlerin belirleyici özelliklerini; süjesi olan kişiler yönünden hak ve
yükümlülükler doğurması, kesin olması ve uygulanabilir olması şeklinde
sıralayabiliriz.
İdari işlemler; süjesi
olan kişiler yönünden hak ve yükümlülükler doğurmalı, onladır hukukunu şu ya da
bu yönde etkilemeli, kişilerin rızalarını almadan sahip olduğu kamu gücüyle tek
yanlı olarak hukuksal sonuçlar doğurabilmelidir. Bu idari işlemlerin icrailik
özelliğidir.
Aynı şekilde idari
işlemler kesin olmalıdır. Varlık kazanabilmek için gerekli prosedürün son
aşamasını geçirmiş olmalı, başka bir idari makamın onayına ihtiyaç
göstermeksizin hukuk düzeninde değişiklikler meydana getirebilmelidir.
Ve son olarak, kamu gücü
ve kudretinin, üçüncü kişiler üzerinde ayrıca başka işlemin varlığına gerek
olmaksızın, doğrudan doğruya çeşitli hukuki sonuçlar doğurmak suretiyle
etkisini
İşlemin kesin olması ile
icrailik özelliği birbirinde farklı nitelemelerdir.
İcrai işlem ile
kastedilen husus, işlemin hukuki etkisidir. İdari işlemin kesinliği ve
yürürlüğü işlemin icrailiğini değil, icrai işlemin iptal davasına konu olması
için gerekli şartlardır.
İdari işlemin icrailiği,
iptal davasına konu oluşturması bakımından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 14/3-c maddesinde “kesin ve yürütülmesi gereken işlem” terimi
şeklinde ifade edilmektedir. Bir idari işlemin iptal davasına konu olabilmesi
için, bu işlemin aynı zamanda “etkili”, “icrai”, İYUK’un deyimiyle,
“yürütülmesi gereken bir işlem” olması gerekmektedir.
İdari davaya konu
yapılabilecek işlemler, idarenin tek yanlı olarak tesis ettiği ve ilgililerin
menfaatlerini etkileyen, yürütülmesi gerekli, kesin işlemlerdir.
Bir idari işlemin kesin
ve yürütülmesi zorunlu sayılabilmesi, hukuk düzeninde varlık kazanabilmesi için
gerekli prosedürün son aşamasını geçirmiş bulunmasına, başka bir idari makamın
onayına ihtiyaç göstermeksizin hukuk düzeninde değişiklik meydana
getirebilmesine, başka bir anlatımla idare edilenlerin hukukunu etkileyebilmesine
bağlıdır.
Bir idari işlem öncesi hazırlık
işlemleri doğrudan iptal davasının konusunu oluşturamazlar.
İdari yargıda davaya konu olma açısından, idari
işlemlerin kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte bulunması gerekmektedir.
Buradaki kesinlik kavramı işlemin uygulanmaya hazır, yani nihai bir işlem
niteliğinde olduğunu, diğer bir ifadeyle başka bir makamın onayına tabi olmadan
doğrudan uygulanabilirliğini göstermektedir. Yürütülmesinin zorunlu olması,
yani icracılık vasfı ile de, kamu gücü ve kudretinin üçüncü kişiler üzerinde
doğrudan doğruya çeşidi hukuki sonuçlar doğurmak suretiyle etkisini göstermesi
olarak ifade edilmektedir.
Bir idari işlemde, idari davaya konu olması bakımından aranılan bu
özellikleri taşımayan hazırlık niteliğindeki çalışmaların, idarenin içyapısı ve
işleyişiyle ilgili işlemlerin, tavsiye, mütalaa, teklif, düşünce gibi bilgi
verici veya hazırlığa esas işlemlerin ve üçüncü kişilerin henüz hukukunu
etkilemeyen, yani menfaatlerini ihlal etmeyen işlemlerin dava konusu
olamayacağı açıktır.
Danıştay 8. Dairesinin 03.02.2016 tarihli, E:2015/10165,
K:2016/534 sayılı kararında, profesörlük kadrosuna atama yetkisinin rektöre ait
olduğu üniversitede, yönetim kurulunun teklife ilişkin kararının iptali
istemiyle açılan davada, yönetim kurulu kararının hazırlık işlemi olduğu
belirtilerek davanın reddine karar verilmesine karar verilmiştir.