15 Eylül 2021 Çarşamba

Parselasyon Planı ve İptal Sebepleri

 

Uygulamaya ilişkin kararlar içeren ve imar programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren uygulama imar planlarının hayata geçirilebilmesi için imar programına bağlı olarak kamulaştırma yapılmasına ve parselasyon planlarına ihtiyaç bulunmaktadır. Parselasyon planı yapılmadan (ifraz, tevhit ve terk işlemleri hariç) imar durumu düzenlenemez, dolayısıyla yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni verilemez.

Bir bölgede arsa düzenlemesinin yapılabilmesi için öncelikle 1/1000 ölçekli uygulama imar planı yapılması ve yürürlüğe konulması, düzenlemenin de bu plana dayanması gerekmektedir. Ayrıca, düzenlemenin yasada ve yönetmelikte öngörülen yönteme ve biçime uygun yapılması da zorunludur.

İmar planlarının uygulanmasına yönelik olarak arazi maliklerinin rızası alınmaksızın yapılan ve imar uygulaması olarak da bilinen parselasyon işlemi, düzenli ve sağlıklı bir kentleşmeyi gerçekleştirmek için uygulama imar planına ve yönetmelik hükümlerine uygun, yapı adaları ve yapılaşmaya uygun imar parselleri oluşturmak ve düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan imar planında umumi hizmetlere ayrılan alanların imar parsellerinde oluşan değer artışı karşılığında düzenlemeye giren parsel maliklerinden "düzenleme ortaklık payı" adı altında bedelsiz olarak alınarak kamunun eline geçmesini sağlamak amacıyla yapılır.

Böylelikle parselasyon işlemi, imar planı ile yörenin konut, sosyal ve teknik altyapı ihtiyaçlarının belirlenmesinden sonra bu ihtiyaçların hayata geçirilmesini sağlayacaktır. Bu bağlamda parselasyon işlemi ile düzenlemeye giren taşınmazlardan yol, yeşil alan gibi kamu alanlarına karşılık düzenleme ortaklık payı kesintisi yapıldıktan sonra mümkün mertebe düzenlemeye giren tüm taşınmaz maliklerine yapılaşmaya elverişli imar parsellerinden tahsis yapılması hedeflenmektedir.

İmar Kanunu’nun 18 inci maddesinde ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin yönetmelikte parselasyon işleminin hangi merciler tarafından ve ne şekilde yapılacağı belirlenmiştir. 

Buna göre imar sınırları içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri, malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakati aranmaksızın birbirleriyle, yol fazlalarıyla, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re'sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediye ve mücavir alanlarda belediyeler,  belediye ve mücavir alanlar dışında ise valilikler yetkilidir.

İmar planları genel düzenleyici işlem olmakla birlikte, parselasyon işlemleri taşınmaz sahipleri açısından sübjektif hak ve yükümlülükler doğuran bireysel işlemlerdir.

Parselasyon planları, düzenleme sahasındaki mülkiyet sahipleri (kadastral parsel malikleri) için uygulama imar planı ile oluşturulan yapı adalarında plan, plan notları ve yönetmelikte yazılı kurallarla belirlenen parsel büyüklüklerine uygun arsa üretilerek hisseli veya bağımsız olarak tahsisi ile adlarına tapu tescili yapılması, diğer yandan kadastral taşınmazdan yapılaşma olanağı kazanacak imar parseline geçiş nedeniyle artan değer artışı karşılığında düzenlemeye tabi tutulan bölgenin gereksinimi olan hizmet ve tesisler için kullanılmak üzere, taşınmazın yüzölçümünün yüzde kırkını aşmamak üzere bedelsiz olarak düzenleme ortaklık payı olarak düşülmesi ve kamu/umumi tesis alanlarına kamu ortaklık payı şeklinde hisselendirme yapılması gibi sübjektif sonuçlar doğurur.

Düzenleme Ortaklık Payı (DOP) ve Kamu Ortaklık Payı (KOP)

Düzenleme ortaklık payı (DOP), düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilkokul, ortaokul ve liseler, yol, otoyol hariç erişme kontrolünün uygulandığı yol, suyolu, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumi hizmetler ve bu hizmetler için kullanılmak üzere düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların, düzenlemeden önceki yüzölçümlerinden yüzde kırkına kadar düşülebilen miktardır. 

Diğer yandan, yukarıda sayılan umumi hizmet alanları dışında düzenleme sahasında bulunan hastane, kreş, belediye hizmet veya diğer resmi tesis alanı gibi kamu/umumi tesis alanlarına isabet eden parseller ise düzenlemeye giren arazi ve arsaların alanları oranında hisselendirme yapılmak suretiyle kamu ortaklık payı (KOP) olarak oluşturulmaktadır.

İmar Kanunu’nun 18 inci maddesi uyarınca parselasyon planlarının hazırlanması ile bir yandan düzenlemeye giren kadastral parselden daha fazla değere sahip imar parselleri oluşturulmakta, diğer taraftan düzenlemeye tabi tutulan bölgenin gereksinimi olan hizmet ve tesisler için kullanılmak üzere umumi hizmet alanlarının (Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi) elde edilmesi sağlanmaktadır. Kamu/umumi tesislere ayrılan alanlara ait parseller ise (hastane, kreş, belediye hizmet veya diğer resmi tesis alanı gibi) eşit oranda hisselendirme yapılması şeklinde gerçekleşmektedir.

İmar planında öngörülen sosyal ve teknik donatı alanlarının tamamının düzenleme ortaklık payı kesintisi ile karşılanması mümkün bulunmamaktadır. Buna göre İmar Kanunu'nun 18 inci maddesinde düzenleme ortaklık paylarının kullanılacağı alanlar arasında sayılmayan “kamu tesis alanlarının (resmi tesis alanları)” düzenleme ortaklık payı kesintilerinden karşılanması mümkün değildir.

Hastane, kreş, belediye hizmet veya diğer resmi tesis alanı gibi kamu tesis alanlarının bulunduğu parsellerin, düzenleme sahasındaki arsa ve arazi sahiplerine hisse verilmek suretiyle sağlanması amacıyla yapılan uygulamada, bu parsellerdeki kamu ortaklık paylarının idarece bölgedeki nüfus ve yapılaşma durumu dikkat alınarak kamu hizmetine ihtiyaç duyulduğunda bir program dâhilinde ilgili kamu idarelerince kamulaştırılması esastır.

Arsa ve arazilerin, malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakati aranmaksızın düzenlenmesi sonucunu doğuran parselasyon işlemi sırasında düzenlemeye tabi tutulan bölgenin gereksinimi olan hizmet ve tesisler için kullanılmak üzere, taşınmazların yüzölçümünün yüzde kırkına kadar bedelsiz olarak düzenleme ortaklık payı alınmasının mülkiyet hakkına getirilen bir sınırlama olduğu kuşkusuzdur.

Parselasyon Planlarında Başlıca Hukuka Aykırılık Nedenleri

Düzenleme sınırının imar planına ve Yönetmelik hükümlerine aykırı tespit edilmesi,

DOP oranının hatalı hesaplanması,

Kapanan kadastral yolların DOP oranına dahil edilmeyip belediye adına bir parsele tahsisi,

DOP oranının her parsele eşit oranda uygulanmaması,

Teknik, hukuki, ve fiili zorunluluk yokken aynı yerden parsel verilmemesi,

Mevcut ruhsatlı yapıların korunarak tek bir bağımsız parselde bırakılması mümkün iken bunun yapılmaması,

Atama yapılan parselin eşdeğer olmaması,

DOP sonrası geriye kalan alana karşılık boş bir parsel verilmesi mümkün iken, hisseli parselden yer verilmesi,

Daha önce yapılan uygulama sırasında DOP kesilmiş olan parselden yeniden tam oranda DOP alınması belirtilebilir.

 

İmar Planlarında Kamu ve Özel Sosyal Donatı Alanlarının Statüsü (Özel Sağlık ve Özel eğitim Tesisi Yapılaşma Koşulları)


3194 sayılı İmar Kanunu ile yerleşme yerleri ve bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla anılan Kanunun 7. ve 8. maddeleriyle, belirli nüfus kriterini aşan belediye ve valiliklere imar planları hazırlama ve yürürlüğe koyma yükümlülüğü getirilmiştir.

Aynı Kanunun 10. maddesinde: "Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisince kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek kamu kuruluşlarının bütçelerine konulur. İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder."

hükmüne yer verilmek suretiyle, belediyelere, imar planlarını uygulamak üzere belirtilen süre içerisinde imar programını hazırlama; programı uygulamaya koyma, ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarına ise imar programlarında kendi görev alanlarındaki kamu hizmeti için ayrılan özel mülkiyete ait arsaları program süresi içinde kamulaştırma zorunluluğu yüklenmiştir.

Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinde Sosyal altyapı alanları: Birey ve toplumun kültürel, sosyal ve rekreatif ihtiyaçlarının karşılanması ve sağlıklı bir çevre ile yaşam kalitelerinin artırılmasına yönelik kamu veya özel sektör tarafından yapılan eğitim, sağlık, dini, kültürel ve idari tesisler, açık ve kapalı spor tesisleri ile park, çocuk bahçesi, oyun alanı, meydan, rekreasyon alanı gibi açık ve yeşil alanlara verilen genel isim olarak tanımlanmıştır.

Sosyal donatı alanı olarak da nitelendirilen bu alanlar, imar planlarında kamu kullanıma ayrılmış alanlar olup, bu bağlamda imar planında Eğitim Tesisi Alanı veya Sağlık Tesisi Alanı olarak ayrılan kamusal alanlar ile Özel Eğitim Tesisi Alanı veya Özel Sağlık Tesisi Alanı olarak ayrılan alan arasında sosyal donatı statüsü açısından bir fark bulunmamaktadır.

Bu nedenle, kamu tüzel kişilerince, kamu hizmetinin yürütülmesi için gerekli bina ve tesislerin, Eğitim Tesisi Alanı veya Sağlık Tesisi Alanı olarak ayrılan kamusal alanlara yapılması yanında, Özel Eğitim Tesisi Alanı veya Özel Sağlık Tesisi Alanı olarak ayrılan ve özel mülkiyete konu alanlara da 3194 sayılı İmar Kanununun 26. maddesi hükümleriyle tanınan muafiyetlerden yararlanılarak yapılması mümkündür.  

İmar planlarında taşınmazların özel kişilerin de tasarruf etmesine olanak sağlayacak biçimde “özel”e çevrilmesi, taşınmaz sahiplerinin mülkiyet hakkından doğan yetkilerini doğrudan imar planındaki amaca uygun olarak kullanmalarına her zaman imkan vermemektedir.

Kamu hizmeti niteliğinde olan sağlık ve eğitim gibi hizmet alanlarına yönelik tesislerin kurulması için büyük yatırım gerektiği ve birtakım izin, ruhsat prosedürlerinin bulunduğu dikkate alındığında, imar planında bu alanlara “özel” ibaresinin eklenmiş olması taşınmazın esasen kamu hizmetine ayrılmış olma vasfını değiştirmediğinden idarelerin bu tür taşınmazlarda yapılaşmaya gidemeyeceği düşüncesi, özel kişileri, mülkiyet haklarını kullanabilmeleri için kamu hizmetini üstlenmeleri zorunluluğu ile karşı karşıya bırakacaktır. Ki bu durumda da, imar planından kaynaklanan hukuki el atma ve tasarruf hakkının kısıtlanması söz konusu olacaktır.

Buna mukabil, bir gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi tarafından, mülkiyetindeki bir taşınmaz da olsa, planda “Özel” e çevrilmemiş bir Eğitim Tesisi Alanı veya Sağlık Tesisi Alanında, bu amaca yönelik inşaat yapılması mümkün değildir.

İmar planında, Eğitim Tesisi Alanı veya Sağlık Tesisi Alanındaki taşınmazın kullanım amacının Özel Eğitim Tesisi Alanı veya Özel Sağlık Tesisi Alanı olarak değiştirilmesi, taşınmazın sadece kamu eliyle yapılaşması zorunluluğunu ortadan kaldırmakta, kamu kurumları yanında, imar planıyla belirlenen koşullar dahilinde mülk sahipleri veya devir suretiyle üçüncü kişiler de, yapılaşma hakkını kullanabilmektedir.

Bu suretle, imar planlarında, birey ve toplumun kültürel, sosyal ve rekreatif ihtiyaçlarının karşılanması ve sağlıklı bir çevre ile yaşam kalitelerinin artırılmasına yönelik olarak ayrılan eğitim ve sağlık gibi sosyal donatı alanlarının oluşturulmasında kamunun,  imar planından kaynaklanan nedenlerle kamulaştırma zorunluluğu ortadan kalkmakta, Devlet hukuki el atma nedeniyle kamulaştırma külfetinden, tazminat ödeme yükünden kurtulmaktadır.

Günümüzde imar planlamasındaki genel eğilim de, imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazlar hakkında, uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık süre içerisinde imar programları veya imar uygulamaları yapılması ve bütçe imkânları dâhilinde bu taşınmazların ilgili idarelerce kamulaştırılmasından ziyade, imar planı değişikliği yapılması suretiyle bu tür alanlar “özel” e çevrilerek, kentlerde ihtiyaç duyulan sosyal donatı alanlarının özel teşebbüs eliyle oluşturulmasıdır.

Kentsel Dönüşümün Hukuki Süreci

 



Şehirlerimizde, afet riski altındaki alanlarda veya riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde fen ve sağlık kurallarına uygun güvenli yaşam alanları oluşturmak üzere mevcut yapılarda iyileştirme, tasfiye ve yenileme yapılmasını amaçlayan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve bu Kanunun uygulama yönetmeliği ile belirtilen alanlarda özel kişilere ait taşınmazların ve riskli yapıların değerinin hesaplanmasına, idare ile taşınmaz sahipleri arasında yapılacak anlaşmaya, bu alanlarda yapılacak planlamaya, riskli yapıların tespitine, bu tespite karşı yapılacak itirazlara ve bu itirazların değerlendirilmesine dair usul ve esaslar belirlenmiş, teknik heyetlerin oluşturulması öngörülmüştür.

Yasa ve yönetmelikte yer alan kavramlar;

Rezerv yapı alanı: Yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca belirlenen alanları,

Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan ve Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alanı,

Riskli yapı: Riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıyan yapıyı,

Uygulama alanı: Bakanlar Kurulu kararıyla kararlaştırılan riskli alan ile Bakanlıkça belirlenen rezerv yapı alanını ifade eder.

Riskli yapıların tespiti;

Riskli yapıların tespiti, masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı malikleri tarafından, Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır ve sonuç Bakanlığa veya ilgisine göre ilçe veya büyükşehir belediyesi ile il özel idarelerine bildirilir.

 Bakanlık, riskli yapıların tespitini süre vererek maliklerden veya kanuni temsilcilerinden isteyebilir. Verilen süre içinde yaptırılmadığı takdirde, tespitler İdarece yapılır veya yaptırılır.

Bakanlığın yetkisi;

Bakanlık; Riskli yapılara, rezerv yapı alanlarına ve riskli yapıların bulunduğu taşınmazlara ilişkin her tür harita, plan, proje, arazi ve arsa düzenleme işlemleri ile toplulaştırma yapmaya, Bu alanlarda bulunan taşınmazları satın almaya, ön alım hakkını kullanmaya, bağımsız bölümler de dâhil olmak üzere taşınmazları trampaya, taşınmaz mülkiyetini veya imar haklarını başka bir alana aktarmaya, aynı alanlara ilişkin taşınmaz mülkiyetini anlaşma sağlanmak kaydı ile menkul değere dönüştürmeye, Kamu ve özel sektör işbirliğine dayanan usuller uygulamaya, kat veya hasılat karşılığı usulleri de dâhil olmak üzere inşaat yapmaya veya yaptırmaya, arsa paylarını belirlemeye,  Kat Mülkiyeti Kanunundaki esaslara göre paylaştırmaya, payları ayırmaya veya birleştirmeye, sınırlı ayni hak tesis etmeye etkilidir.

Riskli yapı tespit kararına itiraz;

Riskli yapı tespitlerine karşı maliklerce veya kanuni temsilcilerince on beş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne itiraz edilebilir. Bu itirazlar, Bakanlıkta teşkil edilen teknik heyet tarafından incelenip karara bağlanır.

Kesinleşen tespitin bildirimi;

Kesinleşen tespit işlemi, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde belirtilmek üzere, çevre ve şehircilik il müdürlüğünce ilgili tapu müdürlüğüne bildirilir. Tapu kütüğüne işlenen belirtmeler hakkında, ilgili tapu müdürlüğünce ayni ve şahsi hak sahiplerine bilgi verilir.

Anlaşma;

Riskli yapıların yıktırılmasında ve bunların bulunduğu alanlar ile riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarındaki uygulamalarda, malikler ile anlaşma yoluna gidilmesi esastır. Anlaşma ile tahliye edilen yapıların maliklerine, kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olarak bu yapılarda ikamet edenlere veya bu yapılarda işyeri bulunanlara geçici konut veya işyeri tahsisi ya da kira yardımı yapılabilir.

Riskli yapının yıkımı;

 Riskli yapıların maliklerine yapının yıktırılması için, altmış günden az olmamak üzere süre verilir. Bu süre içinde malikler tarafından yapı yıktırılmadığı takdirde, maliklere tekrar süre verilerek tebligat yapılır. Verilen bu süre içinde de malikler tarafından yapı yıkılmazsa yıkım işlemi idare tarafından yapılır. 

Yıkımdan önce;

Riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarında uygulama yapılan etap veya adada, riskli yapılarda ise bu yapıların bulunduğu parsellerde, yapılar yıktırılmadan önce, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, ifraz, terk, ihdas ve tapuya tescil işlemlerine, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine, yapının paydaşı olup olmadıkları gözetilmeksizin sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. Bu karara katılmayanların bağımsız bölümlerine dair arsa payları, Bakanlıkça rayiç değeri tespit ettirilerek ve bu değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılır.

Yıkımın ardından;

Binanın yıkılması ile arsa haline gelen taşınmazlarda daha önce kurulmuş olan kat irtifakı veya kat mülkiyeti, ilgililerin muvafakatleri aranmaksızın tapu müdürlüğünce resen terkin edilerek, yapılan anlaşmanın şartları tapu kütüğünde belirtilip malikleri adına payları oranında tescil edilir. Taşınmazın sicilinde yazılı vasfı, ayni ve şahsi haklar ile temlik hakkını kısıtlayan veya yasaklayan her türlü şerh, hisseler üzerinde devam eder.

Kat irtifakı veya kat mülkiyeti terkin edilen taşınmazın değerlendirilmesi;

Kat irtifakı veya kat mülkiyeti terkin edilen taşınmazın, malikleri tarafından değerlendirilmesi esastır. Bu çerçevede, paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile parsellerin tevhit edilmesine, tek başına veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine sahip oldukları hisseleri oranında karar verilir.

 Karara katılmayanların durumu;

Paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile alınan karara katılmayanların bağımsız bölümlerine ilişkin arsa payları, Bakanlıkça rayiç değeri tespit ettirilerek, en az bu değer üzerinden, anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılır. Bu suretle paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, bu paylar, tespit edilen rayiç bedeli Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edilir. Bu durumda, paydaşların kararı ile yapılan anlaşmaya uyularak işlem yapılır.

Açık artırmaya en az üçte iki çoğunluk ile anlaşan paydaşlar dışında herhangi biri katılamaz. Satışı gözlemci olarak izlemek isteyenler ile payı satışa çıkarılan malikler satışın yapıldığı salona alınabilir. Ancak bunların açık artırmaya müdahale etmesine müsaade edilmez.

Taşınmaz satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle yapılacak işi üstlenen yüklenici şirketin paydaşlar adına açık artırmaya katılarak satışı yapılan hisseleri satın alması mümkün değildir.

Üzerindeki bina yıkılmış olan arsanın malikleri en az üçte iki çoğunluk ile anlaşma sağlayamazlarsa, acele kamulaştırma yoluna da gidilebilir.

Konut ve Kira yardımı;

Tahliye edilen riskli yapıların maliklerine tahliye tarihinden itibaren konut ve işyerlerinin teslim tarihine veya idarece belirlenecek tarihe kadar, mümkün olması hâlinde geçici konut veya işyeri tahsisi, mümkün olmaması hâlinde ise, İdarece kararlaştırılacak aylık kira bedeli yardımı yapılır.

Hukuki başvuru yolları:

Bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı, bu işlemler kat mülkiyetine dair de olsa,  tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde idari yargıda dava açılabilir.

1 Eylül 2021 Çarşamba

İDARİ YARGIDA YARGILAMANIN YENİLENMESİ

 

Yargılama makamları yürürlükteki kanunları uygularken hukuksal ve maddi hatalar içeren kararlar verebilmektedir. Maddi ve hukuki hataları olan bir mahkeme kararı adalet sistemine olan güven ve toplumsal barış açısından ciddi bir tehdit oluşturur.

  Bu tehdidin bertaraf edilmesi ancak hukuk devleti  ilkesinin  işler hale getirilmesi ile mümkündür. Hukuk devleti ilkesinin işler hale getirilmesi idarenin her türden işlemlerinin kontrol edilebilir ve hesap sorulabilir olmasına bağlıdır. 

Bu anlamda, maddi ve hukuki hataları olan mahkeme kararlarının düzeltilebilmesi gereklidir.

Ülkemiz İdari Yargı Sisteminde hukuk devleti ve hukuki güvenlik ilkesinin sağlanması için kesinleşmemiş kararlara karşı olağan kanun yollarından olan itiraz (yürütmenin durdurulması taleplerine dair kararlar hakkında), istinaf ve temyiz başvuru yolu bulunmaktayken, buna karşın kesinleşmiş hükümler aleyhine ise olağanüstü kanun yollarından  olan yargılamanın yenilenmesi  yolu bulunmaktadır.

İdari yargılama hukukunda  kesin hüküm ile sonuçlanmış bir uyuşmazlık var ise kesinleşmiş kararın değiştirilememesi esas kuraldır. Ancak bu kuralın mutlak bir şekilde uygulanması halinde maddi ve hukuki hataları olan mahkeme kararları hukuk devleti ilkesini zedeler.

Bu durumun oluşmaması için idari yargı sistemimizde yargılamanın yenilenmesi yolu düzenlenmiş ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 53. ve 55. maddelerinde de yargılamanın yenilenmesine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.

 

Yargılamanın Yenilenmesi Sebepleri

 

İdari Yargılama Usulü Kanununun 53. maddesinde başvuru sebepleri dokuz bent halinde düzenlenmiştir. Şöyle ki;

 

İYUK m.53/1: “Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinden verilen kararlar hakkında, aşağıda yazılı sebepler dolayısıyla yargılamanın yenilenmesi istenebilir.

a) Zorlayıcı sebepler dolayısıyla veya lehine karar verilen tarafın eyleminden doğan bir sebeple elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması,

 

b) Karara esas olarak alınan belgenin, sahteliğine hükmedilmiş veya sahte olduğu mahkeme veya resmi bir makam huzurunda ikrar olunmuş veya sahtelik hakkındaki hüküm karardan evvel verilmiş olup da yargılamanın yenilenmesini isteyen kimsenin karar zamanında bundan haberi bulunmamış olması,

 

c) Karara esas olarak alınan bir ilam hükmünün, kesinleşen bir mahkeme kararıyla bozularak ortadan kalkması,

d) Bilirkişinin kasıtla gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun mahkeme kararıyla belirlenmesi,

e) Lehine karar verilen tarafın, karara etkisi olan bir hile kullanmış olması,

f) Vekil veya kanuni temsilci olmayan kimseler ile davanın görülüp karara bağlanmış bulunması,

g) Çekinmeye mecbur olan başkan, üye veya hâkimin katılmasıyla karar verilmiş olması,

h) Tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hak-kında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine neden olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme tarafından önceki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması,

ı) Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya hüküm aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi.

 

Dokuz bent halinde sayılan bu sebeplerin dışında başka bir nedenden dolayı yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulamaz. 

 

Yargılamanın Yenilenmesinde Başvuru Süresi

 

Yargılamanın yenilenmesi başvuru hakkı hak düşürücü süreye tabidir. İYUK m.53/3’te belirtilen sürede, söz konusu hak kullanılmazsa hakkın özü son bulmaktadır. Başka bir deyişle maddede belirtilen sürenin dolması ile birlikte hem hakkın dava edilebilirliği hem de hakkın kendisi yok olur.

Dolayısıyla yargılamanın yenilenmesi yoluna, süresi içerisinde usulüne uygun bir şekilde başvurulmalıdır. 

 

İYUK m. 53/3’te başvuru süreleri üç gruba ayrılmaktadır.

 Bu ayrıma göre yargılamanın yenilenmesi başvurularında asıl kural 60 gün olmakla beraber istisnai olarak 10 yıl ve 1 yıllık süreler de öngörülmüştür. 

 

Bu çerçevede İdari Yargılama Usulü Kanununun 53.maddesinde: ‘Yargılamanın yenilenmesi süresi, (1) numaralı fıkranın (h) bendinde yazılı sebep için on yıl, (1) numaralı fıkranın (ı) bendinde yazılı sebep için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl ve diğer sebepler için altmış gündür.

Bu süreler, dayanılan sebebin istemde bulunan yönünden gerçekleştiği tarihi izleyen günden başlatılarak hesaplanır.’

 

Yargılamanın Yenilenmesinde Taraflar  

 

Yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunma yetkisi, asıl davanın taraflarına ait olsa da, görüşümüze göre müdahillerin de yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunabilmesi gerekir.

 

Yargılamanın yenilenmesin Başvurunun Yapılabileceği Mahkeme

 

İYUK m.53/2’e göre, yargılamanın yenilenmesi başvurusunun yapılacağı mahkeme esas kararı vermiş olan mahkemedir.