14 Mart 2022 Pazartesi

Ulusal Elektronik Tebligat Sisteminde (UETS) Tebliğ ve Süre Başlangıç Tarihi

 

Bilindiği gibi, bir tebligatın usulüne uygun, geçerli bir tebligat olabilmesi için, muhatabın bilgilendirmesini ve bu bilgilendirmenin belgelendirilmesi gerekmektedir.

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 7a maddesinde, “Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır.” hükmü yer almış, Elektronik Tebligat Yönetmeliğinin 9.maddesinde de, Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik tebligat adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır. kuralına yer verilmiştir.

Baro levhasına kayıtlı olan avukatlara tebligatın elektronik olarak yapılması zorunludur. Bu nedenle, elektronik tebligat, usul kanunlarındaki süreleri hesabında ayrı bir önem kazanmaktadır.

Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan Ulusal Elektronik Tebligat Sistemi ile İlgili Teknik Kriterlere İlişkin Usul ve Esaslar düzenlemesinin "Deliller" başlıklı 5. maddesi uyarınca, UETS süreci şu şekildedir:

- Tebligat kabul edildi: Gelen iletinin gerekli kontroller sonrası muhatap hesabına teslim edilmek üzere UETS tarafından teslim alındığının delilidir.

- Tebligat teslim edildi: Tebligatın alıcı için ayrılmış tebligat alanına (hesabına) başarılı bir şekilde konulduğuna veya sadece PTT UETS Bilişim sistemi ile hesap sahibinin bilişim sistemi arasındaki entegrasyon ile tebligatlarını alan hesap sahiplerine başarılı bir şekilde aktarıldığına dair oluşturulan delildir.

- Tebligat okundu: Tebligatın, alıcısı tarafından açıldığında oluşturulan delildir.

- Tebligat okundu kabul edildi: Tebligatın, alıcının hesabına iletilmesini müteakip mevzuat gereği belirlenen süre sonunda otomatik oluşturulan delildir.

Buna göre elektronik tebligat yoluyla muhatabına tebliğ edilen evrakın tebligat alıcısı tarafından açıldığı (okunduğu veya okunmadığı) tarih tebliğ tarihi olarak kabul edilecek ve süreler bu tarihi izleyen günden itibaren başlayacaktır.

Eğer tebligat alıcının adresine ulaşmış ancak alıcısı tarafından açılmamışsa, izleyen beşinci günde tebliğ edilmiş sayılacak ve süreler altıncı günden itibaren işlemeye başlayacaktır.

Uygulamada karşılaşılan sorun ve sorular, daha ziyade, alıcısı tarafından açılan tebligatlarda, takip eden işlemler için sürenin hangi tarihten itibaren işlemeye başlayacağına ilişkindir.

Doktrin ve içtihatlarda tartışmalı olan bu konuda, alıcısı tarafından açılan tebligatlarda sürenin herhalde altıncı günden itibaren işlemeye başlayacağı şeklinde görüş ve kararlar olduğu gibi, aksi, alıcısı tarafından açıldığı tarihi takip eden günden itibaren başlayacağı yönünde görüş ve kararlar da bulunmaktadır.

Kanımca, alıcısı tarafından açılan tebligatlarda, tebligatın içeriği açılma tarihinde ilgilisinin ıttılaına girdiğinden, bu tarihte tebligattaki amaç hasıl olmuş ve evrak tebliğ edilmiş olacağından, süre de bu tarihi takip eden günden itibaren başlayacaktır.

Ancak, mail adresine düşen tebligatın ilgilisi tarafından açılmamış, dolayısıyla “okundu” kabul edilemeyecek olması durumunda, süre altıncı günden itibaren işlemeye başlayacaktır.

 

VERGİ SUÇ VE CEZALARI

 

Vergiye ilişkin yükümlülüklere uyulmasını sağlamak için, başta 213 sayılı Kanun olmak üzere çeşitli kanunlarda vergi suç ve kabahatlerine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.

213 sayılı Kanunun 359. maddesinde kaçakçılık suçları, 362. maddesinde vergi mahremiyetinin ihlali suçu, 363. maddesinde mükelleflerin özel işlerini yapma suçu olmak üzere çeşitli suçlar, bunların yanı sıra 341. maddede vergi ziyaı, 351. ve 352. maddelerde usulsüzlük, 353., 355. ve mükerrer 355. maddelerde ise özel usulsüzlük kabahatleri düzenlenmiştir.

Kanun’un “Kaçakçılık Suçları ve Cezaları” başlıklı 359. maddesinde kayıt, defter ve belge düzenine ilişkin kaçakçılık suçunu oluşturan fiiller ağırlıklarına göre dört grupta düzenlenmiştir.

Bu fiiller için çeşitli sürelerde hapis cezaları öngörülmüştür. Bu suçların soruşturması Cumhuriyet savcılığınca, kovuşturması ceza mahkemesince yürütülmektedir. Kanun’un 367. maddesine göre soruşturma, vergi incelemesi sonrasında oluşturulan vergi inceleme raporuna dayalı vergi suçu raporu ve idarenin mütalaasının Cumhuriyet başsavcılığına iletilmesi ile başlamaktadır.

Ancak suçun işlendiğinin diğer yollarla öğrenilmesi durumunda idareden inceleme istenmektedir. İdarenin mütalaası dava şartı olduğundan her iki hâlde de mütalaa alınması gerekmekte, mütalaa alınmaksızın kovuşturma aşamasına geçilememektedir.

Kaçakçılık suçu kasten işlenebilen bir suç olup kastın yokluğunda manevi unsurun bulunmaması nedeniyle ceza verilememektedir.

Kanun’da aksine hüküm bulunmadıkça kaçakçılık suçunun işlenebilmesi için vergi ziyaı biçiminde bir neticenin (zararın) gerçekleşmesi gerekli değildir. Bu itibarla kaçakçılık suçu kural olarak hareket (tehlike) suçu olarak nitelendirilmekte olup suçu oluşturan fiilin hareket unsurunun gerçekleştirilmesiyle suç tamamlanmaktadır.

Ancak gerçek kişiler tarafından işlenebilen kaçakçılık suçunda, gerçek kişiler dışındakilerin (tüzel kişiler, tüzel kişiliği olmayan oluşumlar) mükellef veya vergi sorumlusu olması durumunda kaçakçılık suçunun bunların temsilcileri, çalışanları gibi gerçek kişilerce işlenmesi söz konusu olabilecektir.

Vergi ziyaı suçu, Kanun’un 341. maddesinde mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden, verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik tahakkuk ettirilmesi biçiminde tanımlanmıştır.

Verginin ziyaa suçunun işlenmiş sayılabilmesi için verginin zamanında beyan edilmemesi, eksik beyan edilmesi gibi hâllerle kayba uğratılması gerekmektedir.

Kanun’un 344. maddede ise mükellef veya sorumlu hakkında ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezasının kesileceği, vergi ziyaına 359. maddede yazılı fiillerle sebebiyet verilmesi hâlinde bu cezanın üç kat, bu fiillere iştirak edenlere ise bir kat olarak uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

Usulsüzlük ise Kanun’un 351. maddesinde “vergi kanunlarının şekle ve usule müteallik hükümlerine riayet edilmemesi” olarak tanımlanmıştır. Usulsüzlükler, 352. maddede I. ve II. derece usulsüzlükler şeklinde derecelendirilmiş olup bunlara uygulanacak idari para cezaları tarifeler hâlinde belirlenmiştir.

Özel usulsüzlük hâlleri ise usulsüzlüklere göre daha nitelikli fiillerdir. Özel usulsüzlük hâllerini oluşturan fiiller Kanun’un 353., 355. ve mükerrer 355. maddelerinde düzenlenmiş olup her bir özel usulsüzlük fiili için değişen miktarlarda nispi veya maktu idari para cezaları öngörülmüştür.

Usulsüzlük fiillerinde, vergi ziyaından farklı olarak, vergi kaybı biçiminde bir zarar şartı aranmaz, kabahat olarak tanımlanan hareketin gerçekleşmesiyle kabahat işlenmiş sayılır.

4 Mart 2022 Cuma

İDARİ YARGIDA YÜRÜTMENİN DURDURULMASI

 

İdari yargıda yürütmenin durdurulması kararı; iptal davasına konu olan icrai idari işlemin bu niteliğini askıya alan, yani yürütülüp sonuç vermesini erteleyen, önleyen ancak davayı sonuçlandırmayan ara karar niteliğinde bir yargısal karardır.

Kural olarak, Danıştay’da veya idari mahkemelerde dava açılması dava edilen idari işlemin yürütülmesini durdurmaz.

Yürütmenin durdurulması istemi, ilk derece dava esnasında istenebileceği gibi, istinaf ve temyiz aşamalarında da mahkeme kararının yürütülmesinin durdurulması için istenebilir. Ancak istinaf mahkemesi olan Bölge İdare Mahkemesi ve temyiz merci Danıştay’ın genel eğilimi, istinaf ve temyiz talebi ile kendisine gelen dosyayı esastan çözmektir, bu sebeple yürütmenin durdurulması istemlerini reddetmektedirler.

Yürütmenin durdurulması talepli dosyalar, usul kanununa göre önceliklidir.

Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.

Ancak, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir.

Uygulanmakla etkisi tükenecek idari işlemler, yıkım ve işyeri kapatma gibi, ileride lehe karar verilse de geriye döndürülmesi mümkün olmayan işlemlerdir.

Kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, naklen atama, görev ve unvan değişikliği, geçici veya sürekli görevlendirmelere ilişkin idari işlemler, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerden sayılmaz.

Uygulamada yürütmenin durdurulması isteminin reddine dair kararlar gerekçesiz olarak verilmektedir. Bu kararlar sadece, olayda işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğmayacağı açıklamasını içermektedir.

Mahkeme, yürütmenin durdurulmasına karar vermesi halinde idari işlemin hangi gerekçelerle hukuka açıkça aykırı olduğu ve işlemin uygulanması halinde doğacak telafisi güç veya imkânsız zararların neler olduğunu kararında belirtmesi gerekmektedir.

Sadece ilgili kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükmünün iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulduğu gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararı verilemez.

Dava dilekçesi ve eklerinden yürütmenin durdurulması isteminin yerinde olmadığı anlaşılırsa, davalı idarenin savunması alınmaksızın istem reddedilebilir. Ancak uygulamada genellikle idarenin savunması alınmadan yürütmenin durdurulmasına karar verilmemektedir.

Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur.

Yürütmenin durdurulması istemli davalarda Mahkeme savunma ve ara kararı sürelerini kısaltılabileceği gibi, tebliğin memur eliyle yapılmasına da karar verebilir.

Kural olarak, yürütmenin durdurulması kararları teminat karşılığında verilir; ancak, uygulamada mahkemeler teminat almadan yürütmenin durdurulması kararları vermektedir.

Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlar; Danıştay dava dairelerince verilmişse konusuna göre İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarına, idare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı bölge idare mahkemesine kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edilebilir. İtiraz edilen merciler, dosyanın kendisine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.

Yürütmenin durdurulmasına dair verilen kararlar on beş gün içinde yazılır ve imzalanır.

Aynı sebeplere dayanılarak ikinci kez yürütmenin durdurulması isteminde bulunulamaz.