6830 sayılı İstimlak Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 09/10/1956 tarihinden önce fiilen kamu hizmetlerine tahsis edilmiş olmakla birlikte usulünce kamulaştırılmayan taşınmazların, ilgili kamu kurum ve kuruluşları adına tahsis tarihinde kamulaştırılmış sayılacağını öngören 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun, Anayasa Mahkemesinin 21/04/2022 tarihli, E:2021/19, K:2022/46 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi söz konusu kararında iptal hükmünün, kararın Resmi Gazete’de yayımlandığı 04.08.2022 tarihinden itibaren 9 ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermişse de, Yasa Koyucu tarafından, bu karar uyarınca yeni bir düzenleme yapılması halinde, karar gerekçesine uygun olarak, 09/10/1956 tarihinden önce fiilen kamu hizmetlerine tahsis edilmiş taşınmazların da Kamulaştırma Kanununun Geçici 6. Maddesi kapsamına alınması şeklinde bir düzenleme yapılacağını düşünmekteyiz.
Bu sebeple, 09/10/1956 tarihinden önce fiilen kamu hizmetlerine tahsis edilmiş taşınmazlara ilişkin olarak, 04.08.2022 tarihinden sonra açılacak davalarda, Mahkemelerce, Kamulaştırma Kanunu’nun Geçici 6. Maddesi hükümlerinin uygulanması; 04.08.2022 tarihinden önce açılmış ve 221 sayılı Kanun hükümleri uyarınca reddedilmiş ve kesinleşmiş mahkeme kararlarında da yargılamanın iadesinin istenmesi gerekir kanaatindeyiz.
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:2021/19
Karar Sayısı:2022/46
Karar Tarihi:21/4/2022
R.G. Tarih - Sayı:4/8/2022 - 31913
İTİRAZ
YOLUNA BAŞVURAN: Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN
KONUSU: 5/1/1961 tarihli ve 221 sayılı Amme
Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis
Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun’un;
A. 1.,
2. ve 7. maddelerinin Anayasa’nın 2., 13., 35. ve 46. maddelerine
aykırılığı ileri sürülerek iptallerine,
B. 3.,
4., 5., 6., 8. ve 9. maddelerinin 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesinin
(4) numaralı fıkrası gereğince iptallerine,
karar
verilmesi talebidir.
OLAY: Tapu
iptali ve tescili talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya
aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I.
İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un
itiraz konusu maddeleri şöyledir:
“Madde
1- 6830 sayılı İstimlak Kanununun yürürlüğe girdiği tarihe kadar,
kamulaştırma işlerine dayanmaksızın, kamulaştırma kanunlarının gözönünde
tuttuğu maksatlara fiilen tahsis edilmiş olan gayrimenkuller ilgili amme hükmi
şahsı veya müessesesi adına tahsis tarihinde kamulaştırılmış sayılır.
Madde
2- Gayrimenkulde amme hizmetinin mahiyet ve gayesine uygun şekilde
tesisler veya inşaat vücuda getirilmiş olması bu kanunun uygulanması bakımından
fiilen tahsistir.
Madde
3- Birinci maddede yazılı gayrimenkuller tapuda kayıtlı ise, kayıt
sahipleri veya mirascıları ancak fiili tahsis tarihindeki rayiç üzerinden
gayrimenkul bedelini istiyebilirler. Tapuda kayıtlı olmayan gayrimenkuller
hakkında fiili tahsis tarihinden itibaren on sene geçmemiş ise o tarihte
zilyedlikle iktisap şartları tahakkuk eden zilyedleri veya mirasçıları birinci
fıkra hükmünden faydalanabilirler.
Herhalde
gayrimenkule müdahalenin men'i (…) davası dinlenmez.
Madde
4- Gayrimenkulün bedelini dava hakkı bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren iki sene sonra düşer.
Madde
5- Gayrimenkulün bedeline ilişkin uyuşmazlıklar bu kanunda yazılı esaslar
dairesinde ve bu esaslara aykırı olmıyan umumi hükümler gereğince hallolunur.
Madde
6- Kanunun yürürlüğe girmesinden önce açılmış ve kesin karara bağlanmamış
davalar hakkında da bu kanun hükmü uygulanır. İlgilinin hakkı bu kanun
gereğince bedele inhisar ettiği takdirde evvelce açılmış ayın ve tazminat
davaları, mahkemece 3 üncü maddede yazılı esaslar dairesinde bedel davası
olarak görülüp hükme bağlanır.
Madde
7- Birinci madde uyarınca kamulaştırılmış sayılan gayrimenkuller esasen
tapuda kayıtlı ise, ilgili amme hükmi şahsı veya müessesesinin talebi üzerine
Asliye Hukuk Hakimliğinin karariyle kayıt sicilden düşülür veya ilgili idare
adına tescil yapılır. Tapuda kaydı olmıyan
gayrimenkuller tahsisin mahiyeti bakımından tescile tabi ise, idare adına kayıt
tesis olunur.
Hâkim evrak üzerinde ve lüzum gördüğü takdirde
mahallinde inceleme yaparak karar verir.
Bu
işlemler harç ve resme tabi değildir.
Bu
madde gereğince yapılan sicilden kayıt düşürme ve tescil işlemlerinin bu kanuna
aykırılığından bahisle ilgililerin dava hakları mahfuzdur.
Madde
8- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde
9- Bu kanunu Bakanlar Kurulu yürütür.”
II.
İLK İNCELEME
1.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin
GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI,
Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ,
Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahattin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN’ın
katılımlarıyla 3/3/2021 tarihinde yapılan
ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural ve başvurunun yöntemine
uygunluğu sorunları görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın
152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle
uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini
Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin
iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak
anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için
elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması,
iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak
kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların
çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak
nitelikte bulunan kurallardır.
3.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme öncelikle 221 sayılı Kanun’un 1., 2. ve 7.
maddelerinin iptallerini talep etmiştir.
4.
Anılan Kanun’un 1. maddesinde taşınmazların hangi koşul ve şartlarda anılan
Kanun kapsamında kamulaştırılmış sayılacağı düzenlenmiş, 2. maddesinde Kanun’un
uygulanması bakımından fiilen tahsis kavramından ne
anlaşılması gerektiği açıklanmıştır.
5.
Kanun’un 7. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde kamulaştırılmış
sayılan taşınmazların tapuda kayıtlı olması durumunda ilgili kamu kurum ve
kuruluşunun talebi üzerine asliye hukuk hâkimliğinin kararıyla kaydın sicilden
düşüleceği veya ilgili idare adına tescil yapılacağı ifade edilmiş, ikinci
cümlesinde ise tapuda kaydı olmayan
taşınmazların tahsisin mahiyeti bakımından tescile tabi bulunmaları hâlinde
idare adına kaydın gerçekleştirileceği belirtilmiştir. Anılan
maddenin ikinci fıkrasında madde kapsamındaki işlemlere hâkimin evrak üzerinden ve gerek gördüğü takdirde
mahallinde inceleme yaparak karar vereceği, üçüncü fıkrasında işlemlerin harç
ve resme tabi olmadığı, dördüncü fıkrasında ise sicilden kayıt düşürme ve
tescil işlemlerinin Kanun’a aykırılığı iddiasıyla ilgililerin dava haklarının
saklı bulunduğu hükme bağlanmıştır.
6.
Bakılmakta olan davanın konusu 221 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tapuya
kayıtlı olan bir taşınmaza ilişkin tapu iptali ve tescili talebidir.
Dolayısıyla bakılmakta olan davanın tapuda kaydı olmayan bir taşınmazla ilgisi
bulunmadığı gibi daha önce gerçekleştirilmiş kayıttan düşürme veya tescil
işlemini de konu edinmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla Kanun’un 7.
maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi ile dördüncü
fıkrasının bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
7.
Öte yandan 6216 sayılı Kanun’un “Anayasaya
aykırılığın mahkemelerce ileri sürülmesi” başlıklı 40. maddesinde Anayasa
Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurularda izlenecek yöntem düzenlenmiş
ve anılan maddenin (4) numaralı fıkrasında açık bir şekilde dayanaktan yoksun
veya yöntemine uygun olmayan itiraz başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından
esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır.
8. Anılan Kanun’un “Dosya üzerinden inceleme ve
gerekçeyle bağlı olmama” başlıklı 43. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında “Başvuru, kanunun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün sadece belirli madde veya hükümleri
aleyhine yapılmış olup da, bu madde veya hükümlerin iptali kanunun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
diğer bazı hükümlerinin veya tamamının uygulanamaması sonucunu doğuruyorsa,
keyfiyeti gerekçesinde belirtmek şartıyla Mahkeme, uygulama kabiliyeti kalmayan
kanunun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün bahis konusu öteki hükümlerinin veya tümünün iptaline karar
verebilir.” denilmektedir.
9.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 50. maddesinin (7) numaralı fıkrasında
ise, başvuruda Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrasında belirtilen
nedenlerle bir kuralın iptalinin istenmesi durumunda, o kurala yönelik esas
incelemesi yapılmayacağı ifade edilmiştir.
10.
Söz konusu hükümlere göre kanunun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün
belirli hükümlerinin iptallerinin diğer hükümlerin veya tümünün uygulanmaması
sonucunu doğurması hâlinde bunların da iptaline karar verilebilmesi Anayasa
Mahkemesinin münhasır yetkisi kapsamındadır. Bu itibarla iptal davalarında veya
itiraz başvurularında bir kuralın iptalinin diğer kuralların uygulanma imkânına
etkisi Anayasa Mahkemesince resen değerlendirilecek olup yalnızca bu gerekçeyle
kuralların iptallerinin talep edilebilmesi mümkün değildir.
11.
Başvuru kararında 221 sayılı Kanun’un 3., 4., 5., 6., 8. ve 9.
maddelerinin iptalleri talebinin yalnızca Kanun’un 1., 2. ve 7.
maddelerinin iptal edilmeleri hâlinde bu maddelerin de uygulanma
imkânlarının kalmayacak olmasına dayandırıldığı, kurallara ilişkin başka bir
iptal gerekçesine yer verilmediği anlaşılmıştır. Bu itibarla anılan maddelere
ilişkin başvurunun yöntemine uygun olmaması
nedeniyle esas incelemeye geçilmeksizin reddi gerekir.
12. Açıklanan
nedenlerle 5/1/1961 tarihli ve 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya
Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller
Hakkında Kanun’un;
A. 1. 1.
ve 2. maddelerinin,
2. 7.
maddesinin;
a. Birinci
fıkrasının birinci cümlesinin,
b. İkinci
ve üçüncü fıkralarının,
esasının
incelenmesine,
B. 7.
maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi ile dördüncü fıkrasının itiraz
başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı
bulunmadığından bu cümleye ve fıkraya ilişkin başvurunun Mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
C. 3.,
4., 5., 6., 8. ve 9. maddelerine ilişkin başvurunun 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun
olmadığından esas incelemeye geçilmeksizin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
13.
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Fatma
KARAMAN ODABAŞI tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor,
itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A.
Anlam ve Kapsam
14.
31/8/1956 tarihli ve 6830 sayılı İstimlak Kanunu’nun yürürlüğe girdiği
9/10/1956 tarihinden önce fiilen kamu hizmetlerine tahsis edilmiş olmakla
birlikte usulünce kamulaştırıldığı ortaya konulamayan taşınmazların tabi
olacakları usul ve esaslar 221 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir.
15.
Anılan Kanun’un uygulama alanı 9/10/1956 tarihinden önceki süreçle ve bu
süreçte oluşan fiilî durumlarla ilgili bulunmaktadır. Kanun’un gerekçesi
dikkate alındığında fiilî durumun idarece el atılan taşınmazlarla ilgili
olabileceği gibi kamulaştırması yapılmış olmakla birlikte tapu siciline işlenmeyen, kamulaştırma evrakının kaybı
sebebiyle kamulaştırıldığı ispat edilemeyen, bizzat taşınmaz sahipleri
tarafından idare lehine bağışlanmış veya terk edilmiş olmasına rağmen tapu
dairelerinde ferağ işlemleri yapılmayan taşınmazlara ilişkin de olabileceği
anlaşılmaktadır.
16.
Kanun’un itiraz konusu 1. maddesinde 6830 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
tarihe kadar kamulaştırma işlemlerine dayanmaksızın kamulaştırma kanunlarının
gözönünde tuttuğu amaçlara fiilen tahsis edilmiş olan taşınmazların, ilgili
kamu kurum ve kuruluşları adına tahsis tarihinde kamulaştırılmış sayılacağı
belirtilmiştir.
17.
Anılan madde uyarınca taşınmazın 9/10/1956 tarihinden önce kamu hizmetlerine
fiilen tahsis edilmiş olması zorunlu olup fiilî bir tahsisin bulunmadığı hâller
ile söz konusu tarihten sonra gerçekleştirilen fiilî tahsisler Kanun kapsamında
değildir. Fiilî tahsisin ne kadar süre devam etmesi gerektiği hususunda ise
asgari bir süre belirtilmemiştir. Kuralla taşınmazların tahsis tarihinde
kamulaştırılmış sayılacağı ifade edilerek geçmişe dönük bir düzenleme
getirilmiştir. Buna göre taşınmazların tahsis ve kamulaştırılmış sayılma
tarihleri aynı ve her hâlükârda 9/10/1956’dan önceki bir tarihtir.
18.
Kanun’un itiraz konusu 2. maddesinde fiilen tahsis kavramından
ne anlaşılması gerektiği ifade edilmiştir. Buna göre taşınmazda kamu
hizmetinin niteliğine ve amacına uygun şekilde tesisin veya yapının inşa
edilmiş olması bu Kanun’un uygulanması bakımından fiilen
tahsistir. Dolayısıyla Kanun’un 1. maddesi uyarınca bir taşınmazın
kamulaştırılmış sayılabilmesi için ilgili taşınmaz üzerinde kamu hizmetinin
nitelik ve amacına uygun şekilde tesisin veya yapının inşa edilmiş olması
gerekmektedir.
19. Bu
itibarla kurallar 9/10/1956 tarihinden önce üzerinde kamu hizmetinin nitelik ve
amacına uygun şekilde tesis veya yapı inşa edilmesi suretiyle kamu hizmetine
tahsis edildiği sabit olan ancak kamulaştırma veya mülkiyeti kamuya geçiren
herhangi bir hukuki işleme tabi tutulduğu ortaya konulamayan özel mülkiyete
konu taşınmazların başka bir şart aranmaksızın kanun gereğince kamulaştırılmış
sayılacağını öngörmektedir.
20.
Kanun’un 3. maddesinde kamulaştırılmış sayılacak taşınmazlar nedeniyle
istenecek bedele ilişkin esaslar düzenlenmiş, kamulaştırılmış sayılacak
taşınmazların fiilî tahsis tarihindeki rayiç üzerinden bedelinin istenebileceği
hükme bağlanmıştır. Kanun’un 4. maddesinde de taşınmazın bedeline ilişkin dava
hakkının Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl sonra düşeceği
ifade edilmiştir.
21.
Kanun’un 7. maddesinde ise kamulaştırılmış sayılacak taşınmazların kayıtlarının
tapu sicilinden düşürülmesi veya ilgili idare adına tescil usulü
düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasının itiraz konusu birinci
cümlesinde ilgili kamu kurum ve kuruluşunun talebi üzerine asliye hukuk
hâkimliğinin kararıyla kamulaştırılmış sayılacak tapuya kayıtlı taşınmazın
kaydının sicilden düşüleceği veya ilgili idare adına tescil edileceği
belirtilmiştir. Maddenin itiraz konusu ikinci fıkrasında da hâkimin evrak
üzerinden ve gerek gördüğü takdirde mahallinde inceleme yaparak karar vereceği
öngörülmüş, itiraz konusu üçüncü fıkrasında ise bu işlemlerin harç ve resme
tabi olmadığı hükme bağlanmıştır.
B. İtirazın
Gerekçesi
22.
Başvuru kararında özetle; kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazların fiilen
kamu hizmetlerine tahsis edilmiş olmasının mülkiyet hakkını ortadan
kaldırmadığı, fiilen tahsis işleminin kamulaştırmasız el atma niteliğinde
olduğu belirtilerek kuralların Anayasa’nın
2., 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C.
Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
1.
Kanun’un 1. Maddesinin İncelenmesi
23.
Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir./
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir./ Mülkiyet
hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilmektedir.
Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer
ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını
kapsamaktadır.
24.
Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların
öngördüğü sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma,
onun semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme imkânı veren bir haktır. Bu
bağlamda malikin mülkünü kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve mülkü
üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması veya
mülkünden yoksun bırakılması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder.
25.
Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddesinde ise “Devlet ve kamu
tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını
peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya
bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar
üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir./
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin
olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama
projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların
yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan
toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi
öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde
taksitler eşit olarak ödenir./ Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan
doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir./
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş
kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz
uygulanır.” denilmiştir.
26. Anayasa’nın anılan maddesine göre kamu yararının
bulunması, özel mülkiyette bulunan taşınmazların gerçek karşılıklarının nakden
ve peşin olarak ödenmesi, maddede sayılan istisnai hâllerde taksitlendirme
süresinin beş yılı aşamaması, taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple
ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek
faizin uygulanması kamulaştırma için belirtilen esaslardır.
27. Türk hukukunda idarelerin kamu hizmetlerini yerine
getirirken ihtiyaç duydukları ancak kendilerine ait olmayan taşınmazlar
üzerinde tasarrufta bulunabilmeleri kural olarak kamulaştırma ile mümkündür.
Kamulaştırma, mülkiyet hakkının idarenin tek taraflı tasarrufu ile malikin
rızası olmaksızın kısıtlandığı veya sona erdirildiği istisnai hâllerden
biridir. Nitekim Anayasa’da temel haklardan biri olarak düzenlenen mülkiyet
hakkı üzerinde yarattığı etkiden dolayı Anayasa koyucu kamulaştırmayı
özel olarak düzenlemiştir. Bu itibarla kişinin mülkiyet hakkının rızası dışında
tek taraflı bir işlem ile sonlandırılmasının Anayasa’ya aykırı olmaması için
Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen usullere uyulması gerekmektedir.
28. Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46.
maddesine göre temel unsurunun kamu yararı olduğu kabul edilen kamulaştırma,
özel mülkiyet alanına devletin bir müdahalesidir. Kamulaştırma işlemi,
taşınmaza el koymaya zorunlu kalındığında kamu yararının özel mülkiyet
hakkından üstün tutulduğu durumlarla sınırlı olarak ve Anayasa’da belirlenen
usul güvenceleri izlenerek yapıldığında hukuka uygun sayılır (AYM, E.2017/110,
K.2017/133, 26/7/2017, § 11; Şevket Karataş [GK], B. No:
2015/12554, 25/10/2018, § 45).
29. Anayasa’nın anılan maddesiyle devlet ve kamu tüzel
kişilerinin kamu yararının bulunması hâlinde kanunla gösterilen esas ve
usullere göre kamulaştırmaya yetkili oldukları belirtilerek gerekli
düzenlemelerin yapılması kanuna bırakılmıştır.
30.
Kuralla kamulaştırma işlemlerine dayanmaksızın belirli bir tarihten önce
üzerinde kamu hizmetinin nitelik ve amacına uygun şekilde tesis veya yapılar
inşa edilmiş taşınmazların kanun gereği kamulaştırılmış sayılması, kişilerin
mülkünden yoksun bırakılması suretiyle mülkiyet hakkına yönelik bir sınırlama
niteliğindedir.
31.
Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesi uyarınca temel hak ve
özgürlükler yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı
olarak kanunla sınırlanabilir. Ayrıca getirilen bu sınırlamalar Anayasa’nın
sözüne ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
32. Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel
hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların
keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olması
gerekir.
33. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu
niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvence altına alınan hukuk
devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde kanuni düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal
düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli
kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla
Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında
yorumlanmalıdır.
34.
İtiraz konusu kuralla 221 sayılı Kanun kapsamındaki taşınmazların, bu
taşınmazların kamulaştırılmış sayılması için gereken şartların herhangi bir tereddüde yer vermeyecek biçimde açık ve net
olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın belirli, ulaşılabilir ve
öngörülebilir nitelikte olduğu açıktır. Bu itibarla kuralda temel hak ve
özgürlüklerin kanunla sınırlanması gerektiğine ilişkin anayasal ilkeye aykırı
bir yön bulunmamaktadır.
35. Anayasa’nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında
mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği belirtilmiştir. İtiraz
konusu kuralla 9/10/1956 tarihinden
önce üzerinde kamu hizmetinin nitelik ve amacına uygun şekilde tesis veya yapı
inşa edilmiş bulunan taşınmazlar kamulaştırılmış sayılarak uygulamada fiilen
ortaya çıkmış bir duruma hukuki bir statü kazandırılmıştır (AYM, E.2004/25,
K.2008/42, 17/1/2018). Kanun’un gerekçesinde bu durumun anılan tarihten önceki
süreçte kamulaştırma işlemleri ve mülkiyeti geçiren diğer hukuki işlemlerin
gerektiği şekilde tamamlanamaması ile aradan uzunca bir zaman geçmiş olması
dolayısıyla fiilî tahsisin dayanaklarının ortaya konulamamasıyla ilgili
bulunduğu açıklanmıştır. Kanun’un gerekçesi gözetildiğinde kuralın 9/10/1956 tarihinden önceki döneme özgü oluşan
mülkiyet uyuşmazlıklarının sonlandırılarak bir an önce fiilî durum
ile tapu kayıtları arasındaki uyumsuzlukların giderilmesini ve uyuşmazlıkların
tasfiyesi suretiyle kamu yararının gerçekleştirilmesini amaçladığı anlaşılmaktadır.
Bu yönüyle kuralın anayasal bağlamda meşru bir amacı bulunmaktadır.
36. Bununla birlikte kuralın meşru bir amacının
bulunması yeterli olmayıp kamu yararı amacına dönük olması da
gerekir. Nitekim kamulaştırma, Anayasa'da özel mülkiyetin kamuya
geçirilmesi konusunda başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlenmiş olup bu
yönteme başvurulması için kamu yararının varlığı koşulunun
bulunması da zorunludur. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının
gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma
amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında
sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak
mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır (Nusrat Külah, B. No:
2013/6151, 21/4/2016, § 53).
37. Kural, şartları taşıyan taşınmazları kanun
gereği tahsis tarihinde Anayasa’da belirtilen şartları taşıyıp taşımadığına
bakılmaksızın kamulaştırılmış saymaktadır. Kanun kapsamında kalan tüm
taşınmazların tahsis ve aynı zamanda kamulaştırılmış sayılma tarihleri
9/10/1956’dan önceki bir tarihtir. Kanunla hak sahiplerine Kanun’un yürürlüğe
girdiği 13/1/1961 tarihinden itibaren iki yıl içinde taşınmaz bedelini
isteyebilme imkânı getirilmiş, istenebilecek bedel ise taşınmazın 9/10/1956
tarihinden öncesine isabet edeceği aşikâr olan fiilî tahsis tarihindeki rayiç
olarak belirlenmiştir. Bu durumda kamulaştırma bedelinin fiilen tahsis,
kamulaştırılmış sayılma ve kamulaştırmaya esas rayiç bedelin belirlendiği
tarihten çok daha sonraki bir tarihte ödenmiş olacağı açıktır.
38.
Anayasa’nın 46. maddesi uyarınca kamu yararının bulunması ve kamu yararı
amacının somut olarak gerçekleşmesi kamulaştırmanın öğelerindendir. Yine
kamulaştırmada gerçek karşılığın malike ödenmesi kamulaştırmanın diğer anayasal
öğelerinden biri olup kamulaştırılan taşınmazın bedeline dair yasal düzenlemelerin
gerçek karşılık ölçütüne uygun olması gerekir. Gerçek karşılığın peşin ve
nakden ödenmesi ile herhangi bir nedenle ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde
kamu alacakları için uygulanan en yüksek faizin işletilmesi de kamulaştırmanın
anayasal öğeleridir. Bu itibarla anılan anayasal öğeleri dikkate almayan, bu
çerçevede kamulaştırmada kamu yararının bulunup bulunmadığının yargısal olarak
denetlenmesine imkân tanımayan, gerçek karşılık ve yukarıda belirtilen diğer
anayasal ölçütleri karşılamayan kural, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen,
sınırlamanın Anayasa’nın sözüne aykırı olamayacağı hükmüne aykırılık teşkil
etmektedir. Kanun’da Anayasa’nın açık güvencelerine aykırı olarak öngörülen
kamulaştırmanın birey için katlanılabilir bir külfete dönüşmesini engelleyecek
herhangi bir telafi mekanizmasına da yer verilmemiştir.
39. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13., 35. ve
46. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kadir
ÖZKAYA, Hicabi DURSUN, Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu
ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13., 35. ve
46. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
2.
Kanun’un 2. Maddesinin, 7. Maddesinin Birinci Fıkrasının Birinci Cümlesi ile
İkinci ve Üçüncü Fıkralarının İncelenmesi
40.
Kanun’un itiraz konusu 1. maddesinin iptali nedeniyle itiraz konusu 2.
maddenin, 7. maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi ile ikinci ve üçüncü
fıkralarının uygulanma imkânı kalmamıştır.
Bu nedenle anılan kurallar 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı
fıkrası kapsamında değerlendirilmiş ve bu kurallar yönünden Anayasa’ya uygunluk
denetiminin yapılmasına gerek görülmemiştir.
IV.
İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
41.
6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrasında kanunun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün
belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya tümünün uygulanmaması
sonucunu doğuruyorsa bunların da Anayasa Mahkemesince iptaline karar
verilebileceği öngörülmektedir.
42.
221 sayılı Kanun’un 1. maddesinin iptali nedeniyle uygulanma imkânı kalmayan anılan Kanun’un 3., 4., 5., 6., 8. ve 9.
maddeleri ile 7. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin ve dördüncü
fıkrasının 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince
iptalleri gerekir.
V. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
43. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte; 6216 sayılı
Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanarak
Anayasa Mahkemesinin gerekli gördüğü
hâllerde Resmî Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının
yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği
belirtilmektedir.
44.
221 sayılı Kanun’un 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8. ve 9. maddelerinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk
kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince iptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VI.
HÜKÜM
5/1/1961
tarihli ve 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen
Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun’un;
A. 1.
maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Kadir ÖZKAYA, Hicabi DURSUN, Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ile Kenan YAŞAR’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, iptal hükmünün Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince, KARARIN
RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
B.
Kalan maddelerinin 6216 sayılı Kanun’un 43.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince İPTALLERİNE, iptal hükümlerinin Anayasa’nın 153.
maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı
fıkrası gereğince, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY
SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
21/4/2022 tarihinde
karar verildi.
Başkan Zühtü ARSLAN |
Başkanvekili Hasan Tahsin GÖKCAN |
Başkanvekili Kadir ÖZKAYA |
|
|
|
Üye Engin YILDIRIM |
Üye Hicabi DURSUN |
Üye Muammer TOPAL |
|
|
|
Üye M. Emin KUZ |
Üye Rıdvan GÜLEÇ |
Üye Recai AKYEL |
|
|
|
Üye Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
Üye Yıldız SEFERİNOĞLU |
Üye Selahaddin MENTEŞ |
|
|
|
Üye Basri BAĞCI |
Üye İrfan FİDAN |
Üye Kenan YAŞAR |
KARŞIOY
1.
Mahkememizin çoğunluğunca, 5/1/1961 tarihli ve 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları
veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş
Gayrimenkuller Hakkında Kanun’un 1. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu sonucuna ulaşılarak iptaline
karar verilmiştir.
2.
İtiraz konusu kural 31.8.1956 günlü, 6830 sayılı İstimlâk Kanunu'nun yürürlüğe
girdiği 09.10.1956 tarihine kadar, kamulaştırma işlemlerine dayanmaksızın kamu
kurum ve kuruluşları adına kamulaştırma kanunlarının göz önünde tuttuğu
amaçlarla fiilen tahsis edilmiş olan taşınmaz malların kamu kurum ve
kuruluşlarına tahsis edildikleri tarihte kamulaştırılmış sayılacaklarını
düzenlemektedir.
3.
İtiraz konusu kuralı da ihtiva eden 221 sayılı Kanunun geneline bakıldığında,
Kanunun, 09.10.1956 tarihinden önceki süreçle ve bu süreçte oluşan fiili
durumlarla sınırlı bir uygulama alanına sahip olduğu görülmektedir. Böyle
olunca da itiraz konusu kuralın getiriliş amacının 09.10.1956 tarihinden önceki döneme özgü olarak oluşan mülkiyet uyuşmazlıklarının
bir an önce sonlandırılması, fiili durum ve tapu kayıtları arasındaki
uyumsuzlukların giderilmesi olduğu sonucuna varılmaktadır.
4. Bu haliyle kanunun tasfiyeye ilişkin bulunduğu,
istisnai nitelik taşıdığı, uygulamada fiilen ortaya çıkmış
ancak hukuksal olarak tamamlanmamış bulunan işlemlere yasal durum
kazandırılmasını amaçladığı, dolayısıyla kamulaştırmanın
usul ve esasları bakımından farklı bir düzenleme niteliğinde olduğu
değerlendirilmektedir.
5.
Ayrıca kural süreli olarak getirilmiştir. Kamulaştırma yapılmaksızın, amaca
tahsis edilme işleminin en geç 6830 sayılı İstimlâk Kanununun yürürlüğe girdiği
9.10.1956 tarihine kadar yapılmış olması gerekmektedir.
6.
Kuralın uygulanması bakımından fiilen tahsis ibaresinden ne anlaşılması
gerektiği ise Kanun’un 2. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre, kamulaştırılmış
sayılan taşınmazların üzerinde kamu hizmetinin konu ve amacına uygun şekilde
"tesisler ve inşaat" yapılmış olması hali, bu Yasa'nın uygulanması
bakımından fiilen tahsis anlamına gelmektedir. Bir başka söyleyişle fiilen
tahsisin, taşınmazda, kamu hizmetinin nitelik ve amacına uygun şekilde tesis
veya yapı meydana getirilmesi hali olduğu açıklanmıştır. Maddeye göre fiilen
tahsisin koşullarını, "kamu hizmetinin nitelik ve amacına uygunluğu",
"tesis veya inşaatın vücuda getirilmiş olması" ve "tahsisin
varlığı ve yeterliliği" oluşturmaktadır. Bunlarla birlikte kuralda ifade
edilen kamulaştırma kanunlarının göz önünde tutuğu amaç kavramının, en temel şekilde
kamu yararını ifade ettiğinde ve bunun da kamu hizmetlerinin yürütülmesiyle
ilgili bulunduğunda da kuşku bulunmamaktadır.
7.
Görüldüğü üzere, 09.10.1956 tarihinden önceki döneme ilişkin olan kural özel
mülkiyete konu taşınmazların tamamını kapsamamakta, yalnızca ilgili dönemin
durum ve koşullarına bağlı olarak istisnai şekilde oluşan fiili durumun
muhatabı olan taşınmazların kamulaştırılmış sayılmasını öngörmektedir.
8.
Bu bağlamda ilk olarak fiili tahsisin 09.10.1956 tarihinden önce gerçekleşmesi
şart olup, fiilen tahsis olgusunun da taşınmazda kamu hizmetinin nitelik ve
amacına uygun tesis veya yapının inşa edilmesi suretiyle gerçekleştirilmiş
olması gerekmektedir. Hal böyle olunca üzerinde kamu hizmetinin nitelik ve
amacına uygun tesis veya yapı bulunmayan taşınmazlar kamulaştırılmış
sayılmayacaktır.
9.
Ayrıca fiili tahsisin öncelikle kamu yararı amacına yönelik olması
gerektiğinden kamu yararı amacı taşımayan tesis veya yapıları barındıran
taşınmazlar da zaten Kanun kapsamında kamulaştırılmış sayılmayacaktır. Buna
göre kural geçmiş bir döneme ilişkin olarak, belirli taşınmazlarla sınırlı bir
uygulama alanına sahip bulunmaktadır.
10.
Öte yandan Kanun 12.01.1961 tarihinde yürürlüğe girmiş olmasına rağmen 6830
sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 09.10.1956 tarihine kadar gerçekleşen
fiilen tahsislerle ilgili düzenlemeler öngörmektedir. Bu bağlamda kanun koyucu
6830 sayılı mülga Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonraki süreci kurallar
kapsamında kalan süreçten kesin surette ayırmış ve sonraki süreç bakımından
kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi için taşınmaza ihtiyaç duyulması hâlinde
kamulaştırma kanunlarının uygulanmasının esas olduğunu vurgulamıştır.
Dolayısıyla vurgulamak gerekir ki 221 sayılı Kanun’da kamulaştırma yöntemi
itibarıyla genel kanun niteliğindeki 6830 sayılı mülga Kanun’dan farklı bir
usul benimsenmesinde geçmiş döneme özgü oluşan uyuşmazlıkların tasfiyesindeki
kamusal yararın gözetildiği açıktır.
11.
Bu bağlamda ayrıca belirtmek gerekir ki 1956 yılına kadar geçen süreyi içeren
ve kamulaştırma amacına yönelik olarak tahsis edilen taşınmazları kapsayan 221
sayılı Kanunun, 1956 yılından sonra bu Kanun kapsamındaki iş ve işlemler
nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümü için açılmış olup devam eden
davalar nedeniyle de uygulamasının halen sürdüğü görülmektedir. (Anayasa
Mahkemesi’nin E: 2004/25; K: 2008/42 sayılı kararı) Zira 6830 sayılı
Kanunu yürürlükten kaldıran, ek ve değişiklikleriyle bugün yürürlükte bulunan
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 4. maddesinde, “5 Ocak 1961
tarih ve 221 sayılı Kanunun kapsamına girmeleri nedeniyle kamu tüzelkişileri
veya kurumları adına kamulaştırılmış sayılan taşınmaz malların eski
malik, zilyed veya bunların halefleri tarafından açılmış ve kesin
hükme bağlanmamış davalarda sözü edilen 221 sayılı Kanunun hükümleri
uygulanır” kuralı bulunmaktadır.
12.
Sonuç olarak belirli bir döneme özgü uyuşmazlıkların tasfiyesindeki kamu yararı,
kuralların zaman ve konu bakımından sınırlı ve dar uygulama alanına sahip
olması, fiilen tahsis sebebiyle idare adına tescil edilecek taşınmazlar içinde
el atılan taşınmazların yanı sıra kamulaştırıldığı veya mülkiyeti kamuya
geçiren hukuki işleme tabi tutulduğu usulünce ortaya konulamayan taşınmazların
da bulunduğu, kuralların öngördüğü farklı kamulaştırma usulünün
olağanlaştırılmadığı, kuralın iptali halinde 09.10.1956 tarihinden geriye doğru
gidildiğinde (ne kadar geriye gidilebileceğine ilişkin somut bir ölçüt
getirilmesinin zorluğuyla birlikte) ortaya çıkabilecek fiili imkânsızlıkların
açacağı yeni hukuksal sorunlar da gözetildiğinde, istisnai nitelik taşıyan
kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığı ve iptal talebinin reddine karar verilmesi
gerektiği düşüncesiyle, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmamız mümkün
olmamıştır.
Başkanvekili Kadir ÖZKAYA |
Üye Recai AKYEL |
|
|
Üye Yıldız SEFERİNOĞLU |
Üye Selahaddin MENTEŞ |
KARŞI OY GEREKÇESİ
1.
Mahkememiz çoğunluğunca 5/1/1961 tarihli ve 221 Amme Hükmi Şahısları veya
Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller
Hakkında Kanun’un 1. Maddesinin iptaline karar verilmiştir.
2.
İtiraz davasına konu kural, 9/10/1956 tarihine kadar kamulaştırma işlemlerine
dayanmaksızın kamulaştırma kanunlarının göz önünde tuttuğu amaçlara fiilen
tahsis edilmiş olan taşınmazların tahsis tarihinde kamulaştırılmış sayılacağını
düzenlemektedir. Kuralın uygulanması bakımından fiilen tahsis ibaresinden ne
anlaşılması gerektiği Kanun’un 2. Maddesinde ifade edilmiş; fiilen tahsisin
taşınmazda kamu hizmetinin nitelik ve amacına uygun şekilde tesis veya yapı
meydana getirilmesi hali olduğu açıklanmıştır. Kuralda ifade edilen
kamulaştırma kanunlarının göz önünde tuttuğu amaç kavramının ise en temel
şekilde kamu yararı olduğunda ve kamu hizmetlerinin yürütülmesiyle ilgili
bulunduğunda şüphe bulunmamaktadır.
3.
221 sayılı Kanun, 9/10/1956 tarihinden önceki süreçle ve bu süreçte oluşan
fiili durumlarla sınırlı bir uygulama alanına sahiptir. Kararda da belirtildiği
üzere Kanun kapsamındaki fiili durum, idarece el atılan taşınmazlarla ilgili
olabileceği gibi kamulaştırması yapılmış olmakla birlikte tapu siciline
işlenmeyen, kamulaştırma evrakının kaybı sebebiyle kamulaştırıldığı ispat
edilemeyen, bizzat taşınmaz sahipleri tarafından idare lehine bağışlanmış veya
terk edilmiş olmasına rağmen tapu dairelerinde ferağ işlemleri yapılmayan
taşınmazlara ilişkin de olabilir. Nitekim bu husus Kanun’un gerekçesinde, “Kamu
hizmetlerinin yerine getirilebilmesi için taşınmaza gereksinim duyulduğu zaman
istimlak kanunlarının kamulaştırılmasına karşın, kamulaştırma işleminin ispatı
mümkün olamamaktadır. Öte yandan kamu tesislerinin oluşturulabilmesi için
taşınmaz sahipleri tarafından kamu emrine bağış ve terk edildiği halde, bu
durumun tapu dairesinde yapılması gereken ‘ferağ’ işlemine bağlanmaması
nedeniyle sahibinin mülkiyeti devam edegelmiştir. Bu tür tahsis işlemine
karşın, tapu kayıt sahipleri tarafından da herhangi bir hak talebinde
bulunulmamıştır. Ancak bir takım kayıt sahiplerinin ölümünden sonra, mirasçılar
tarafından idare aleyhine men’i müdahale, ecri misil vesair şekillerle tazminat
ve bedel davaları açıldığı görülmektedir. Çok önceleri kamu hizmetine tahsis
edilen bu taşınmazlar için daha önceleri dava açılmadığı halde, taşınmaz
fiyatlarında büyük yükselmeler görülmesi nedeniyle yeni davaların
açılmakta olduğu saptanmıştır. Şahıslar mülkiyetinde bulunan taşınmazların
fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olmasının mülkiyet hakkını düşürmeyeceği
kuşkusuzdur. Ancak yukarıda açıklanan nedenlerle ve tahsis tarihinden itibaren
geçen zamana göre bu Yasa’nın yürürlüğe gireceği tarihe kadar geçerli olmak
üzere ‘tapu kayıtlarının tasfiyesi cihetine gidilmesi’ yerinde görülmüştür”
şeklinde ifade edilmiştir.
4.
Kanun’un ve kuralın getiriliş amacı 9/10/1956 tarihinden önceki döneme özgü
olarak oluşan mülkiyet uyuşmazlıklarının bir an önce sonlandırılması, fiili
durum ve tapu kayıtları arasındaki uyumsuzlukların giderilmesidir. Buna göre
kamulaştırılmış sayılmaya ilişkin kamulaştırmanın usul ve esasları itibarıyla
6830 sayılı mülga İstimlak Kanunu ile 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu hükümlerinden farklı bir düzenleme niteliğindedir.
5.
9/10/1956 tarihinden önceki döneme ilişkin olan kural özel mülkiyete konu
taşınmazların tamamını kapsamamakta, yalnızca ilgili dönemin durum ve
koşullarına bağlı olarak istisnai şekilde oluşan fiili durumun muhatabı olan
taşınmazların kamulaştırılmış sayılmasını öngörmektedir. Bu bağlamda ilk olarak
fiili tahsisin 9/10/1956 tarihinden önce gerçekleşmesi şart olup fiilen tahsis
olgusunun da taşınmazda kamu hizmetinin nitelik ve amacına uygun tesis veya
yapının inşa edilmesi suretiyle gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir. Bu
bakımdan üzerinde kamu hizmetinin nitelik ve amacına uygun tesis veya kamu yapı
bulunmayan taşınmazlar kamulaştırılmış sayılmayacaktır. Buna göre kural geçmiş
bir döneme ilişkin olarak, belirli taşınmazlarla sınırlı bir uygulama alanına
sahip bulunmaktadır.
6.
6830 sayılı (mülga) İstimlak Kanunun yürürlük tarihi 9/10/1956’dır. İtiraza
konu 221 sayılı Kanun ise 12/1/1961 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böyle
olmakla birlikte kural, İstimlak Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar
gerçekleşen fiilen tahsislerle ilgili düzenleme getirmektedir. Bir başka
deyişle kanun koyucu 6830 sayılı mülga Kanun’un yürürlüğe girdiği 9/10/1956
tarihine kadar ki süreci sonra ki süreçten kesin surette ayırmış, bunu da
geçmiş döneme özgü uyuşmazlıkların tasfiyesi amacı ile yapmıştır. Dolayısı ile
istisnai nitelikte ki bu düzenlemenin kamusal yarar düşüncesi ile getirilen bir
düzenleme olduğu açıktır.
7.
Açıklanan nedenlerle kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığı ve iptal talebinin
reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun aksi yöndeki kararına
katılmadım.
|
|
|
|
Üye Hicabi DURSUN |
KARŞI OY GEREKÇESİ
1.
221 sayılı Kanun’un 1. ve 2. maddeleri ile 9.10.1956 tarihinden önceki süreçte
oluşan fiili durumlarla ilgili bir uygulama alanına sahiptir. Söz konusu
maddeler idarece el atılan taşınmazlar ve kamulaştırılması yapılmış ve fakat
tapu siciline işlenmeyen, kamulaştırma evrakının kaybı sebebiyle
kamulaştırıldığı ispat edilemeyen, bizzat malikler tarafından idareye
bağışlanan veya terk edilmiş olmasına rağmen tapu dairelerinde ferağ işlemleri
yapılmayan taşınmazlara ilişkindir.
2.
Kamulaştırma evrakının kaybı, idare lehine bağış ve terk edilen ve fakat tapuda
ferağ işlemi yapılmayan halihazırda malikleri adına mülkiyeti devam eden bu tür
durumlarda tapu kayıt sahipleri tarafından bir hak talebinde de
bulunulmamıştır.
3.
Aradan geçen süreler sonunda tapu kayıt sahiplerinin ölümü sonrasında
mirasçıların men’i müdahale, ecri misil vs. tarzı davalar açmaları ile kamu
hizmetine tahsis edilmiş ve fiilen kullanılan taşınmazlar açısından doğan
sorunları köklü çözüme kavuşturmak amaçlanmıştır.
4.
Kanun koyucu bu tarihi bir milat kabul ederek resmi durum ile fiili durumu
eşitleyerek mevcut soruna köklü bir çözüm getirmektedir.
5.
Yasada belirtilen tarihten önceki fiilen kamu hizmetine tahsis edilen
taşınmazların idare lehine kamulaştırılmış sayılması kuralı ile bir döneme özgü
uyuşmazlıkların bir an önce çözüm ve tasfiyesine ilişkin usul ve yöntemin
belirlemesi geçmişe yönelik var olan fiili durum ile tapu kayıtları arasında
uyumsuzlukların giderilmesine bu suretle kamu yarına uygun bir sonuca
ulaşılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
6.
Bu tür durumlara ilişkin hak sahibi olduğu düşünenlere makul bir sürede
başvuruda bulunma hakkı tanınarak zaman ve konu bakımından sınırlı ve dar
uygulama alanına sahip bir yöntem ile fiilen tahsis sebebiyle idare adına
teşkil edilecek el atılan taşınmazların, kamulaştırıldığı veya mülkiyeti kamuya
geçiren hukuki işleme tabi tutulduğu usulünce ortaya konulamayan taşınmazlara
ilişkin sorunların çözümünü amaçlayan söz konusu maddelerin devletin kurulduğu
süreden kısa bir zaman geçmiş olması, bur tür bir uygulamanın ilk olması, bir
milat teşkil ediyor olması, sonuçlarının hukuka, hakkaniyete aykırı veya
devlete nedenli büyük bir yük getireceği öngörülemeyen bu durum karşısında
iptale yönelik çoğunluğun görüşüne katılmaktan imtina ediyorum.
|
|
|
|
Üye Kenan YAŞAR |